Kano
Kano branşı olimpiyatlarda en çok madalya dağıtan branştır. Akarsu kanosu, Durgunsu kanosu, Deniz kanosu, Kano polo gibi dalları vardır. Bu dallarda mücadele eden kadın-erkek, K1, K2 vb. kategoriler de hesaba katılırsa dünya genelinde ne denli fazla sporcusu olduğu görülebilir.
Ülkemizin deniz, göl, akarsu konusunda oldukça zengin olduğu malumdur. Suyun olduğu her yerde ve doğayı kirletmeden yapılabilen kano branşı için çalışma alanına nakliye ve depolama halledilmesi gereken bir husustur. Maalesef çevremizde kano yapan insanların azlığının sebebi nakliye ve depolama sorunudur. Örneğin İstanbul'da kanonuzu alıp denize doğru dürüst inebileceğiniz bir yerin olmaması manidardır! Hal böyle olunca kano branşı kitlelere ulaşmakta sıkıntı yaşamakta, sporcu yetişmemekte, yetişenler de gerekli istikrarı gösterememektedir.
En hızlıya - En yükseğe - En güçlüye!..
Citius - Altius - Fortius!..
Kano Günlükleri
Değerli Spor Sever Dostlar:
(24.01.2012) bugün de devrilmedik...
 K2 teknemiz, geldiğinden beri haftada en az iki defa su yüzü görmüştür. Sadece benim katıldığım antrenmanların günlüklerini yazdığımdan dolayı aktivite az gibi görünüyor. İşin aslı öyle değil. Nejat eniştem ve Adem ağabey'in hakkını yememek gerek. Onlar sürekli antrenmana çıkıyorlar, benim gibi tembellik etmiyorlar. Bu hafta Adem ağabey rahatsız oluğundan yerini ben kaptım!
 K2 teknemiz, geldiğinden beri haftada en az iki defa su yüzü görmüştür. Sadece benim katıldığım antrenmanların günlüklerini yazdığımdan dolayı aktivite az gibi görünüyor. İşin aslı öyle değil. Nejat eniştem ve Adem ağabey'in hakkını yememek gerek. Onlar sürekli antrenmana çıkıyorlar, benim gibi tembellik etmiyorlar. Bu hafta Adem ağabey rahatsız oluğundan yerini ben kaptım! Benim tatilde olmam ve havaların da soğuk gitmesinden dolayı bu kez çok erken saatte çıkmamayı uygun gördük Nejat eniştem ve ben. Saat 10:30 hareket, 11 suya iniş oldukça iyi oldu. Yer Caddebostan Plajı. Hava +7 derece. Çok hafif lodos var. Biz -çok- lodosu seviyoruz durgun denizi sevmiyoruz. Kıyı şeridini takip ederek bostancı deniz otobüsü iskelesine kadar geldik. Tam dönecek iken kahvemizi açıktaki çakarın orada içme fikri daha cazip geldi. 90 derece sancak yapıp çakara doğru yol aldık. Kısa bir süre sonra çakarın önünde sığ sularda kahvemizi içmek için hazırlık yaparken hiç beklemediğimiz ve sanki o denize ait olmayan bir dalga sürpriz bir şekilde üzerimize doğru hızlıca gelmeye başladı. Daha ne olduğunu anlamadan, teknenin burnunu gelen dalgaya doğru döndürecek fırsat bulamadan, yan yakalandık. Son bir kürek darbesiyle dengeyi sağlamaya çalıştım. Bu da yeterli olmasaydı muhtemelen alabora olacak ve böylece ilk siftahımızı da yapmış olacaktık! Yok bu sefer de devrilmedik. Sığ sulardan biraz uzaklaşarak -her baktığımda tanımadığım yeni bir binanın yükseldiği- İstanbul şehrine karşı kahvemizi yudumladık. Dönüşte rüzgar karayele döndüğü için deniz nispeten durgunlaştı. Arkadan vuran rüzgar sayesinde dönüşümüz çabuk oldu. Eve döndüğümde anahtarlarımı evde unutmuş olmamı, evdekilerin de dışarıda olmasını, bu sebeple onlar gelene kadar beklemek zorunda kalmamı saymazsak eğer, üzerimden pasımı attığım güzel bir gündü. Sıhhatler olsun efendim.. :)
(17.07.2011) büyük yarış...
 Her yıl düzenli olarak katılmayı gelenek haline getirdiğimiz, Asya'dan Avrupa'ya Kıtalararası Kano müsabakasına  bu yıl da büyük bir arzu ile katıldık. İlk katıldığımız yıl üçüncü, sonraki yıl ikinci olarak bitirdiğimiz yarışı nihayet bu yıl birinci olarak bitirerek başarı grafiğimizi yükselttik.
Her yıl düzenli olarak katılmayı gelenek haline getirdiğimiz, Asya'dan Avrupa'ya Kıtalararası Kano müsabakasına  bu yıl da büyük bir arzu ile katıldık. İlk katıldığımız yıl üçüncü, sonraki yıl ikinci olarak bitirdiğimiz yarışı nihayet bu yıl birinci olarak bitirerek başarı grafiğimizi yükselttik.
(13.02.2011) uzun bir aradan sonra yine...
Ben uzun bir süredir eniştemle kanoya çıkamıyorum ama ofisten Adem ağabey ile kendisi sürekli suda. Neyseki bu hafta varım.
Dün İzmir'den Metin Gençay geldi. Kano'ya bindirmemek olmaz tabi. Metin ağabey'in şansına lodos ve dolayısıyla deniz fena. Plan şöyle: Metin ile eniştem kanoya binecek, ben ise bisiklete. Eniştem sağolsun bisiklet getirdi bana, ilk kez bineceğim için sevinçliyim. Caddebostan sahil şeridini bilen bilir; sabahları koşu yapanlar, paten kayanlar, yürüyenler, bisiklete binenler kısacası spor yapanlarla doludur. Doğa, insanlar herşey mükemmeldir orada. Ben de bisikletimle ilk kez gezeceğim diye niyetlendim ama maalesef olmadı. Deniz öyle kötüydü ki, kanocular açılamadan devrildiler maalesef. Bir kaç kez daha denemede bulundularsa da maalesef olmadı. Şunu anladık ki fırtınalı günlerde suya iner inmez hemen açılmak gerek, kıyıda su daha hırçın oluyo! Kıyıda fazla dolanmamak lazım. Bu güne ait görüntileri elimden geldiğince filme almaya çalıştım. https://www.vimeo.com sitesinde görülebilr. (serkan özkeskin diye taratırsanız tüm videolarımıza ulaşabilirsiniz) Bizimkiler yorulduklarından ve üşüme ihtimallerinden dolayı gezi iptal edildi. Ben de bisikletimle fazla gezemedim. İşin kötüsü yarın sabah metin izmir'e döneceği için rövanşı almak eniştemle bana düştü. Ertesi sabah yani bugün ise deniz dünden dolayı özür dilermişçesine bir durgun bir durgun anlatamam. Çıktık, bostancı deniz otobüsü iskelesine kadar kürek çektik, geleneksel kahvemizi içip geri döndük. Bu sefer dönüşte aracımızda da manzaraya karşı çay içtik, bu da güzeldi valla. Ha bu arada gidişte, dragos üzerinden doğan güneşi izlemek tek kelime ile muhteşemdi. Gökyüzünün kızıllığını görmenizi isterdim. Saat 9:00 gibi evimize dönüp, istanbul'u adam gibi yaşamanın, vücudumuzun ihtiyacı olan egzersizi yapmış olmanın verdiği mutluluk ile sıkı bir kahvaltıyı hak ettiğimizi ve bu keyfi de yaşadığımızı söylemek isterim. Yaşamak çok güzel..
(24.03.2010) sedef adasını dolaştık...
 Planlarımızdan  biri de Sedef Adası'nı dolaşmaktı ve nihayet bugün bunu da gerçekleştirebildik.  Her zamanki gibi 07:30 da Dragos Tepesi yakınındaki sigara fabrikası önünden  denize indik. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, kullanılmayan eski bir motor  iskelesinin "girmek yasaktır" tabelasını görmeden girdik. Burası suya  iniş için oldukça müsait ve ben bu noktayı uydu fotoğraflarından daha önceden  tespit etmiştim. Laf aramızda suya iniş çok rahat ancak çıkış için aynı şeyi  söylemek zor. Hava puslu ve +10 derece. Deniz ise poyraz esiyor ve durgun.  İstanbul'lular bilir; sedef adası küçüktür, etrafı toplam 3,5 km. kadardır. Bu nedenle  etrafını da turlayarak turumuzu tamamlamayı uygun gördük. Gidiş-geliş  mesafesini de eklersek tam 13,5   km. lik bir mesafe kat etmiş oluruz, olduk da .)
Planlarımızdan  biri de Sedef Adası'nı dolaşmaktı ve nihayet bugün bunu da gerçekleştirebildik.  Her zamanki gibi 07:30 da Dragos Tepesi yakınındaki sigara fabrikası önünden  denize indik. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, kullanılmayan eski bir motor  iskelesinin "girmek yasaktır" tabelasını görmeden girdik. Burası suya  iniş için oldukça müsait ve ben bu noktayı uydu fotoğraflarından daha önceden  tespit etmiştim. Laf aramızda suya iniş çok rahat ancak çıkış için aynı şeyi  söylemek zor. Hava puslu ve +10 derece. Deniz ise poyraz esiyor ve durgun.  İstanbul'lular bilir; sedef adası küçüktür, etrafı toplam 3,5 km. kadardır. Bu nedenle  etrafını da turlayarak turumuzu tamamlamayı uygun gördük. Gidiş-geliş  mesafesini de eklersek tam 13,5   km. lik bir mesafe kat etmiş oluruz, olduk da .) Macerasız, çok huzurlu bir seyahat oldu. Ne zamandır kahve içmeyi ihmal ettiğimizi güzelim ada manzarası karşısında bir kez daha hatırladım. Sabahın erken saatlerinde adanın arkasındaki doğa manzarası içinde martıları dinlemek huzur vericiydi.Bir dahaki sefere kahveyi unutmamalıyım. Seyahatimiz tam 2 saat 15 dak. sürdü ve kürek çekmeyi hiç bırakmadık. İyi iş..
Çıkışta bizim gibi deniz gönüllüsü bir bey ile tanıştık, sohbet ettik. İstanbul'un güzelliklerini elinden geldiğince yaşamaya çalışan insanlarla tanışmak ne mutlu...
(13.03.2010) kesinlikle tavsiye etmem…
 "İlk fırsatta yapılacaklar" listemiz var eniştemle  benim. Ya da "yapılacaklar listesi için fırsat yaratılacak" gibi  beklentilerimiz var. Geçen gün 29,5   Km. lik 2 saatlik bir parkuru bitirmenin bünyeye verdiği  gazı eritmeden yapılacaklar listemizin gereğini yerine getirmeye karar verdik.
"İlk fırsatta yapılacaklar" listemiz var eniştemle  benim. Ya da "yapılacaklar listesi için fırsat yaratılacak" gibi  beklentilerimiz var. Geçen gün 29,5   Km. lik 2 saatlik bir parkuru bitirmenin bünyeye verdiği  gazı eritmeden yapılacaklar listemizin gereğini yerine getirmeye karar verdik.Saat 06:55, Caddebostan plajından suya henüz indik. Arabaya bindiğimde hava +8 dereceyi gösteriyordu. Deniz oldukça durgun, tam istediğimiz gibi. Aslında durgun denizi pek sevmediğimizi dalgaları tercih ettiğimizi defalarca söylesem de bugün durum biraz farklı. Kumkapı'ya gidiyoruz. Ofisten Adem Bey bizi plaja bıraktı ve Kumkapı'da karşılayacak. 30 dakika durmadan kürek çekerek moda önlerine kadar geldik. Burada 1 dakikalık çikolata molası verdikten sonra, gezimizin ikinci ve tehlikeli kısmına geçtik. Puslu havadaki görüntü nispeten netleştikten sonra karşı kıyıyı görür gibi olduk. Sahil güvenliğe ait radar kulesini ve cankurtaran fenerini görünce bu istikamete doğru rotamızı belirledik. Burada dikkatinizi çekmek isterim; bu şekilde karşıya geçmek en son yapacağınız şeydir. Kocaman yük gemileri istanbul boğazına girerken ilk olarak Haydarpaşa'ya doğru yanaşırlar. Oradan sola doğru kıvrılarak kıyıya yakın seyreder ve Karadeniz'e doğru tırmanırlar. Yani sayarburnu yakınından geçmezler bile. Bu bölgede tahmin edemeceğiniz kadar kuvvetli ve sürekli bir akıntı vardır. İşte biz bu yasak bölgeyi direkt geçerek karşı yakaya varmaya çalıştık. Tam 1,5 saat boyunca tempolu kürek çekmek zorunda kaldık. Hatta günün sonunda şöyle bir hesap yaptık da, geçen gün 2 saatte yaklaşık 20 Km. mesafe yapabilmişken bu gün 2 saatte bunun sadece yarısı kadar yol gidebilmişiz. Akıntıyı varın siz tahmin edin. Neyse, bu arada yük gemilerini, şehir hatları varpularını, deniz otobüslerini vs. kollamanız gerek. En tehlikeli olanı büyük gemiler. Tam yol ileri giden bir geminin tornistan yapması halinde durabilmesi için 9 km. mesafeye ihtiyacı vardır! Durması veya manevra yapması çok zordur. Üstüne üstlük akıntıya karşı kürek çekerken, uzaktan geldiğini gördüğünüz bir gemi sizin önünüzden mi geçecek yoksa arkanızdanmı geçecek kestirmeniz imkansızdır. Yol vermeye kalksanız akıntı sizi geri sürükler, geçmeye kalksanız çok yakınından geçip dalgasını arkanızdan yeme ihtimaliniz var ve bu da alabora olmanıza sebep olur. Kıyıdan bu kadar uzak bir noktada devrildiğinizde şansınız varsa Yalova'dan çıkarsınız! Hedefe doğru ilerlerken , Haydarpaşa limanının sağımda kaldığını görebildim. Maalesef dakikalar boyunca kürek çekmemize rağmen limanı halen sağınızda görmek sinir bozucu oluyor. Bu tamamen boğazın coğrafik yapısından kaynaklanmakta. Harita üzerinde bunu farketmeyebilirsiniz ama akıntıya maruz kaldığınızda bu enteresanlığı farkedersiniz. Kumkapı'ya vardığınızda bile Haydarpaşa halen aynı yerde kalıyor olacak :)
Az gittik uz gittik nihayet kumkapı balık halinin hemen bitişiğindeki bir viran iskeleye yanaştık. Adem Bey ve kamyonetimizi orada görmek ne güzel bir duygu.
Zannetmeyin ki maceramız bitti. Size söylemedim, planımızın üçüncü safhası da var: Boris'in yerinde kahvaltı. Eniştemin iş ortağı Vedat Bey Kumkapı'da kendi adını verdiği bir işletmede balık ağı satıyor. Ne zamandır yapılacaklar listemizde yer alan bir programı da Vedat Bey sayesinde hayata geçirmiş olacağız. Kumkapı meyhanelerinin bulunduğu meşhur sokağı herkes bilir. Tren yolunun altından geçer geçmez görsel bir şölen karşılar sizi. Girer girmez soldaki ilk sokağa girerseniz az ileride sağda "Vedat Balık Ağı" tabelasını göreceksiniz. Bu noktadan sonra Vedat Bey'in peşine takılmanız halinde, sizi arka sokakta kahvaltı yapabileceğiniz Boris'in mekanına götürecektir. Size tavsiyem gitmeden önce meşhur kumkapı simitinden almayı unutmayın. İçeride çok taze bal-kaymak tabağı, eski kaşar, beyaz peynir, zeytin ve sıcak sütten oluşan kombinasyon ile kucaklaşacaksınız. Afiyet olsun...
(10.03.2010) nihayet yarım kalan işi başardık...
 Anadolu  Hisarı'ndan Caddebostan'a tek gidişlik bir tur denememizin hava muhalefetinden  dolayı yarım kaldığını daha önce yazmıştım. (Bkz. 20.12.2008 tarihli  "Modayı takip edemedik" başlıklı günlüğümüz) Bugün nihayet başardık  ve inanın çok mutluyum. Şimdi şöyle oldu :) ...
Anadolu  Hisarı'ndan Caddebostan'a tek gidişlik bir tur denememizin hava muhalefetinden  dolayı yarım kaldığını daha önce yazmıştım. (Bkz. 20.12.2008 tarihli  "Modayı takip edemedik" başlıklı günlüğümüz) Bugün nihayet başardık  ve inanın çok mutluyum. Şimdi şöyle oldu :) ...Saat 06:00 da yola çıktık ve tam 07.00 da Anadolu Hisarı'nda suya inmiş halde hazırdık. Hava soğuk ve 5 derece, deniz ise hafif çalkantılı yani fena değildi. Göksu deresi'nden boğaza çıktık ve sola kıvrılarak boğaz köprüsü istikametine doğru asıldık küreklere. Buralarda akıntı bizimle birlikte olur. Bu neticeyi engin tecrübelerimize dayanarak söylüyorum! (Bkz. 08.11.2008 tarihli "5 tabak börek yedik" başlıklı günlüğümüz :p )
Birkaç büyük yük gemisinin oluşturduğu dalgalar ile boğuşarak ama sorunsuz bir şekilde üsküdar vapur iskelesine ulaştık. Parkurumuzun bundan sonraki kısmının deniz trafiği açısından yoğun ama heyecanlı ve biraz da tehlikeli olacağını bilerek devam ettik. Geçen sefer Marmaray çalışması için yapılmış olan uzun iskelenin altından geçmeye çalışırken kuvvetli akıntı yüzünden savrulduğumuzu hatırlayarak, bu kez iskelenin çevresini dolaşmayı uygun bulduk. Dolayısıyla devamında güzelim Kız Kulesi'nin tam arkasında bulduk kendimizi. Ne zamandır kano ile buraya yaklaşmak istemişimdir zaten. Akıntı burada her zaman çok kuvvetlidir, bu yüzden kuleyi teğet geçip hareme doğru ilerledik. Harem, Haydarpaşa ve devamında Kadıköy'e kadar yoğun bir şehir hatları vapur trafiği olduğunu İstanbul'lular bilir. Gezinin en tehlikeli kısmı da burası zaten. Malumunuz hafta içi mesai günü ve Haydarpaşa Tran Garı'na ait büyük saat 08:15'i gösteriyordu. Yani deniz trafiğinin en cavcavlı zamanı. Sabah mağmurluğunu henüz üzerlerinden atamamış yolcuların tuhaf bakışları arasında, en uygun zamanı kollayıp kendimizi ilk olarak büyük dalgakırana doğru attık. Sonrasında bu hat boyunca ilerleyip moda'ya doğru yol aldık. Geçen seferki gezimizin bittiği yer de işte tam burasıdır. Ama bugün kararlıyız ve devam ediyoruz. Demin de dediğim gibi başlangıç noktasında Kadıköy'e kadar 1 saat 15 dakikada geldik. Şimdi ise arkamızda canım boğazı bırakıp, adalar manzarasını sağımıza alarak Moda üzerinden Fenerbahçe'ye doğru kürek çektik. Bu bölgede hiç akıntı olmaz, kas gücünüze güvenmek zorundasınız. Ama deniz boğaza nazaran daha durgundur. Fenerbahçe'den sonra Dalyan gelir ve son durağımız olan Caddebostan Plajını buradan görebilirsiniz. İşte zafer duygumuzu tadacağımız yer önümüzde bizi selamlarcasına sessizce bekliyor. Buraya kadar hiç ara vermeden kürek çekmemize rağmen plajın davetkar duruşu karşısında yorgunluğumuzdan eser kalmadı. Uzun zamandır antrenman yapmamış biri olarak fena performans değil hani. Nihayet tam 2 saat sonra saatimiz 09:00 'ı gösterdiğinde yarım bıraktığımız işi tamamlamanın verdiği haz ile kıyıya attık kendimizi. Meğer hava soğukmuş ! Ofisten Adem Bey; ki kendisi çiçeği burnunda bir kanocudur artık, planımız gereği sabah bizi Anadolu Hisarı'na bıraktıktan sonra kamyoneti buraya park edecek ve işe otobüsle dönecekti. Öyle de yapmış zaten. Büyük bir heyecanla etrafa bakındık ve toyotayı görmemiz bizi çok sevindirdi. Eğer göremeseydik duygumuz ne olurdu diye merak ediyorsanız, başka bir gezide sizi de aramızda görmek isteriz :)
Günlüklerimizi devamlı okuyan arkadaşların "kahve keyfi" n'oldu:? Diye sorduklarını tahmin ediyorum. Hemen yanıtlayayım: Kahve mahve yok bu sabah! Sıcacık komyonetimiz ile evimize dönüp hakederek yediğimiz sıkı bir kahvaltıdır size son söyleyeceğim. Mutlu son...
(16.12.2009) ben böyle dalga görmedim...
Bu vesile ile eniştemin teklifini kabul etmiş halde buldum kendimi. Acaba kandırıyormuyum kendimi. Kendime bunu yaparmıyım, evet yaparım. Yaptımda!
Sabah 06:00 da yola koyulduk. Hava daha aydınlanmamıştı ve ısı +9 derece. Düne göre oldukça iyi. Biliyorum lodos var ve bu yüzden hava ılık. Biz de bu durumu fırsat bilip, "İzmir iti" gibi titremeyeceğimize emin olarak çıktık yola. Denize yakın bir yere arabamızı park ederken, denizin sesini duyar gibi olduk, aslında bu mesafeden pek duyulmazdı. Neyse kanomuzu sırtladık, kısa bir mesafe yol alıp kumsala vardığımızda hava hafiften aydınlanır gibi oldu. Yani önümüzü görür gibi olduk! Kocaman dalgalı denizi görmek ilk etapta şok etkisi yapsa da kimseden ses çıkmadı. Tek hatırladığım plajın dalgakıranına çarpan suların epey havalara yükselmesiydi. Sanki TV seyrediyorum ve haberlerde lodos ihbarı yapılıyordu. Plajın içinde olmamıza rağmen dalgalar yüzünden kanoya binmemiz mümkün olmadığından, daha kuytu bir yer bulduk. Derken açık denize çıkar çıkmaz kocaman bir dalga, önümüzdeki 2 saatin nasıl geçeceğine dair ipucu verir gibiydi! İlk kez bu denli lodoslu bir havada denize açılacaktık. Bunu yapmamızın iki nedeni var: Birincisi tekneyi ilk kez böyle bir havada denemiş olacaktık. Diğeri ise; sanırım kaşınıyorduk! Kısa keseyim, iki saate yakın suda kalarak, deli dalgalarla boğuşarak, hatta aaaa delilere bak der gibi bakan bir semt sakini bayanın fotoğraf makinesine malzeme olarak antrenmanı devrilmeden tamamladık. Bu kadar hırçın bir denizde antrenman yapmak keyifli değildi tabi ama inanın güneşin doğuşunu denizden seyretmek inanılmazdı. Ufukta bir görünen bir kaybolan kızıl gökyüzünü bu şekilde izlemek herkese nasip olmaz. Ne mutlu bize ki biz şanslıydık. Ha unutmadan fotoğraf çekemedik. Kahve? Maalesef.. Yorgunluktan ölüyorum....
(12.12.2009) uzun bir aradan sonra nihayet…
 
(03.09.2009) parkurumuz değişti...
 Uzun  bir aradan sonra yeni bir antrenman günü ve bu kez parkuru değiştirme kararı  verdik. Dana önceden fenerbahçe-bostancı arası geçtiğimiz parkur, şimdi parkur  bitiminin hemen yakınındaki süreyyapaşa plajından başlayıp maltepe sigara  fabrikasının hizasına kadar oluşturuldu. Sonuç itibariyle hayli sevdiğimiz bu  parkuru bundan böyle devamlı kullanma kararı aldık. Artık ne zaman sıkılırız  bilmiyorum ama zamanı gelince buradan da yeni yerlere yelken açabiliriz  muhtemelen! Hava mükemmeldi, deniz ise aynı şekilde harika. Hele hele manzarayı  anlatmaya kelimeler yetmez. Çok keyif aldım açıkçası. Zaten burayı tercih  etmemizdeki iki sebepten biri manzara ve diğer ise ulaşım. Neden mi?
Uzun  bir aradan sonra yeni bir antrenman günü ve bu kez parkuru değiştirme kararı  verdik. Dana önceden fenerbahçe-bostancı arası geçtiğimiz parkur, şimdi parkur  bitiminin hemen yakınındaki süreyyapaşa plajından başlayıp maltepe sigara  fabrikasının hizasına kadar oluşturuldu. Sonuç itibariyle hayli sevdiğimiz bu  parkuru bundan böyle devamlı kullanma kararı aldık. Artık ne zaman sıkılırız  bilmiyorum ama zamanı gelince buradan da yeni yerlere yelken açabiliriz  muhtemelen! Hava mükemmeldi, deniz ise aynı şekilde harika. Hele hele manzarayı  anlatmaya kelimeler yetmez. Çok keyif aldım açıkçası. Zaten burayı tercih  etmemizdeki iki sebepten biri manzara ve diğer ise ulaşım. Neden mi? Kanomuz kayışdağı inönü mahallesinde duruyor ve bu bölgeden süreyyapaşa sahile inen yeni ve harika bir yol var. Genellikle de yoğun olmuyor. Bu sebeple yeni güzergahımız bu olacak. Kahve mi? Hayır kahve içmedik, eniştem oruç tuttuğundan kahve keyfimizi erteledik.
(16.07.2009) büyük yarış öncesi son çalışma…
(19.07.2009) büyük yarış…
 İstanbul  Boğazında yapılan ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (T.M.O.K.) tarafından  organize edilen Asya’dan Avrupa’ya Uluslararası Boğaziçi Yarışmalarına K2 miz  ile katıldık. Alışkanlık olduğu üzere bu hadiseyi günlüğe yazıyorum ama detaya  girmeyeceğim. Çünkü aldığımız keyfi anlatmaya kalkmak beni en az bu yarış kadar  yoracaktır. Bizlerle olanlar bu keyifli pazar gününün tadını doyasıya çıkarttı.  Biz de öyle. İstanbul’da olmak İstanbul’lu olmak bugün bir başka güzel geldi  bana. Yarış parkuruna gelemeyenler sanırım CNN ekranlarından canlı olarak  izleme şansına sahip olabilmişler. Bu vesile ile İngiltere ve Türkiye’den  desteklerini hiç eksik etmeyen “tüm ailemize” şükranlarımızı sunuyoruz. Bu ilk  yarışımızda elde ettiğimiz üçüncülüğümüz aileye armağan olsun..
İstanbul  Boğazında yapılan ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (T.M.O.K.) tarafından  organize edilen Asya’dan Avrupa’ya Uluslararası Boğaziçi Yarışmalarına K2 miz  ile katıldık. Alışkanlık olduğu üzere bu hadiseyi günlüğe yazıyorum ama detaya  girmeyeceğim. Çünkü aldığımız keyfi anlatmaya kalkmak beni en az bu yarış kadar  yoracaktır. Bizlerle olanlar bu keyifli pazar gününün tadını doyasıya çıkarttı.  Biz de öyle. İstanbul’da olmak İstanbul’lu olmak bugün bir başka güzel geldi  bana. Yarış parkuruna gelemeyenler sanırım CNN ekranlarından canlı olarak  izleme şansına sahip olabilmişler. Bu vesile ile İngiltere ve Türkiye’den  desteklerini hiç eksik etmeyen “tüm ailemize” şükranlarımızı sunuyoruz. Bu ilk  yarışımızda elde ettiğimiz üçüncülüğümüz aileye armağan olsun..
   
   
  
(09.07.2009) boğaz yarışlarına hazırlanıyoruz…
(20.06.2009) yine adadayız…
 Uzun  zamandır eniştemle birlikte şöyle sıkı bir antrenman yapmamıştık. Paslandım  valla. Neyseki bu hafta beni arayıp cumartesi çıkıyormuyuz diye sorduğunda  anladım ki paslı günler bitecek. Ben de kendisine hiç düşünmeden memnuniyetle  isterim, hatta her saat bana uyar dediğimde nerden bileyim 05:30 diyeceğini!  Ben daha şoku atlatmamıştım ki telefonumun alarmı çaldığında saat 04:15 ‘i  gösteriyordu utanmadan! 05:30 ‘da buluşma, 06:00 ‘da suya inme derken kendimizi  adaya doğru kürek çekerken buldum. Her ne kadar erken kalkmaktan hoşlanmasam da  İstanbul sabahları bir güzel oluyor ki, iyi ki kalkmışım diyorum. Deniz  mükemmel, hava mükemmel, ver elini kınalı ada.. Eski performansımızdan eser  kalmamış olsa bile ilk günkü kadar da ham olmadığımızı fark etmek mutluluk  verici. Tek solukta adaya vardığımızda görünen manzarayı anlatabilmeyi çok  isterdim. Bütün yorgunluğumuzu unuttuğumuz gibi ekstra keyif de yanımıza kar  kaldı. Tahmin ediyorum bu saatlerde sahildeki evler adaya karşı kahvelerini  içerken biz ise canım İstanbul’a karşı keyifle yudumladık demli kahvelerimizi.  Dönüş yolu da bir o kadar keyif vericiydi. Özlemişsiz be!
Uzun  zamandır eniştemle birlikte şöyle sıkı bir antrenman yapmamıştık. Paslandım  valla. Neyseki bu hafta beni arayıp cumartesi çıkıyormuyuz diye sorduğunda  anladım ki paslı günler bitecek. Ben de kendisine hiç düşünmeden memnuniyetle  isterim, hatta her saat bana uyar dediğimde nerden bileyim 05:30 diyeceğini!  Ben daha şoku atlatmamıştım ki telefonumun alarmı çaldığında saat 04:15 ‘i  gösteriyordu utanmadan! 05:30 ‘da buluşma, 06:00 ‘da suya inme derken kendimizi  adaya doğru kürek çekerken buldum. Her ne kadar erken kalkmaktan hoşlanmasam da  İstanbul sabahları bir güzel oluyor ki, iyi ki kalkmışım diyorum. Deniz  mükemmel, hava mükemmel, ver elini kınalı ada.. Eski performansımızdan eser  kalmamış olsa bile ilk günkü kadar da ham olmadığımızı fark etmek mutluluk  verici. Tek solukta adaya vardığımızda görünen manzarayı anlatabilmeyi çok  isterdim. Bütün yorgunluğumuzu unuttuğumuz gibi ekstra keyif de yanımıza kar  kaldı. Tahmin ediyorum bu saatlerde sahildeki evler adaya karşı kahvelerini  içerken biz ise canım İstanbul’a karşı keyifle yudumladık demli kahvelerimizi.  Dönüş yolu da bir o kadar keyif vericiydi. Özlemişsiz be!
(07.06.2009) denize girdik…
 Bugün  ilk defa pazar günü öğleden sonra çıktık. Şu kadarını söyleyebilirim, mecbur  kalmadıkça tekrarlamamak gerek. Yoğun bir deniz trafiği var ve oldukça keyif  bozucu açıkçası. Ayrıca her zaman keyifle yoğurt yediğimiz kanlıca iskelesi  yanında bulunan kafedeki garsona bile uzun bir süre sonunda ulaşabildik. Laf  aramızda daha da acı olanı; haber gönderdiğimiz çocuğa ” dışarı servis  vermiyoruz” diye cevap vermiş. Daha önceleri güler yüzle karşılayan esnaf,  mekanda müşteri dolunca maalesef şımarık davranıyor. Bundan başka istanbul yok  tabi! Garson haşmet mahapları teşrif ettikten sonra yoğurtlarımızı alıp hemen  uzaklaştık mekandan. Boğaz sakinlerinin plaj diye tabir ettikleri koyda yedik  yoğurtlarımızı. Orada bir yalının iskelesine park edip, magandalar gibi bağıra  bağıra denize atladık. Deniz çivi gibi soğuk ama mükemmeldi. Kahvelerimizi ise  köprünün hemen altındaki lacivert restaurant karşısında yudumladık bu kez. Her  zamanki gibi plaja neden gitmediğimizi merak edenler için açıklayayım; hınca  hınç doluydu da ondan! Bu sebeple smo-roll bile çalışamadık, sağlık olsun. Gezi  bitiminde kanolar ile birlikte kendimizi de yıkamamız iyi geldi ne yalan  söyleyeyim. Bu arada; yine balık tutamadık. Artık pes ediyoruz..
Bugün  ilk defa pazar günü öğleden sonra çıktık. Şu kadarını söyleyebilirim, mecbur  kalmadıkça tekrarlamamak gerek. Yoğun bir deniz trafiği var ve oldukça keyif  bozucu açıkçası. Ayrıca her zaman keyifle yoğurt yediğimiz kanlıca iskelesi  yanında bulunan kafedeki garsona bile uzun bir süre sonunda ulaşabildik. Laf  aramızda daha da acı olanı; haber gönderdiğimiz çocuğa ” dışarı servis  vermiyoruz” diye cevap vermiş. Daha önceleri güler yüzle karşılayan esnaf,  mekanda müşteri dolunca maalesef şımarık davranıyor. Bundan başka istanbul yok  tabi! Garson haşmet mahapları teşrif ettikten sonra yoğurtlarımızı alıp hemen  uzaklaştık mekandan. Boğaz sakinlerinin plaj diye tabir ettikleri koyda yedik  yoğurtlarımızı. Orada bir yalının iskelesine park edip, magandalar gibi bağıra  bağıra denize atladık. Deniz çivi gibi soğuk ama mükemmeldi. Kahvelerimizi ise  köprünün hemen altındaki lacivert restaurant karşısında yudumladık bu kez. Her  zamanki gibi plaja neden gitmediğimizi merak edenler için açıklayayım; hınca  hınç doluydu da ondan! Bu sebeple smo-roll bile çalışamadık, sağlık olsun. Gezi  bitiminde kanolar ile birlikte kendimizi de yıkamamız iyi geldi ne yalan  söyleyeyim. Bu arada; yine balık tutamadık. Artık pes ediyoruz..  
(23.05.2009) smo-roll çalıştık…
 Görev yaptığım okuldan oluşan ekibimize Aydın Karahan hocamız ve  Ümraniye End. Meslek Lisesi’nden Nurettin Hoca da katıldı. Boğaz kano için  oldukça elverişliydi. Hava güneşli olduğundan aramıza katılan dostların etek  giyme merasimleri net bir şekilde fotoğraflandı
Görev yaptığım okuldan oluşan ekibimize Aydın Karahan hocamız ve  Ümraniye End. Meslek Lisesi’nden Nurettin Hoca da katıldı. Boğaz kano için  oldukça elverişliydi. Hava güneşli olduğundan aramıza katılan dostların etek  giyme merasimleri net bir şekilde fotoğraflandı 
Bu kez farklı bir uygulama yaparak temel eğitimi ben değil de ekip arkadaşlarım verdi. Böylece naçizane misyonumu gerçekleştirmede bir adım daha ileri gitmiş oldum, ne mutlu.
Her zamanki gibi seyahatimizin ilk etabı küçüksu plajında tamamlandı. Burada içilen geleneksel kahvelerin yanı sıra devrilme (smo-roll) çalışmamızın ilkini gerçekleştirdik. İlk kurban olarak her ne kadar başarılı olamasam da eminim bir dahaki sefere daha da geliştireceğim. Suların nispeten ısınması ile ekibin diğer elemanları da burunlarını tuzlu su ile yakmak zorunda kalacaklar. Plajdaki molamızın ardından kanlıca’ya gidip yoğurt yemeyi ihmal etmedik tabi. Bu arada balık tutmaya çalışan ben maalesef yine eli boş döndüm
 
(16.05.2009) rasgele...
 Artık  havalar güzelleşti, daha hafif kıyafetler giyebileceğiz. Haziranın ilk haftası  smo-roll (dönüş) çalışması yapmayı planlıyoruz. Bugün Evrim’de aramıza katıldı.  İlk günü olmasına rağmen grupla beraber Kanlıca’ya kadar gidebildik. Evrim  kahve haricinde gruba uyum sağladı. Maalesef sade kahve içmiyor :p Sabah erken  saatlerde çıktığımızdan deniz oldukça sakindi ve akıntı azdı. Geziler sırasında  kullanmak üzere kamış oltama kaşık bağlayıp balık tutmaya yeltendim ama mevsimi  olmadığından maalesef hiç birşey yakalayamadım. Bir dahaki sefere çapari  yapacağım. Peşimde olta ile seyahat edince kürek çekmek nispeten güç oluyor. Bu  da iyi bir antrenman şekli oldu aslında. Bunu değerlendirmek gerek.
Artık  havalar güzelleşti, daha hafif kıyafetler giyebileceğiz. Haziranın ilk haftası  smo-roll (dönüş) çalışması yapmayı planlıyoruz. Bugün Evrim’de aramıza katıldı.  İlk günü olmasına rağmen grupla beraber Kanlıca’ya kadar gidebildik. Evrim  kahve haricinde gruba uyum sağladı. Maalesef sade kahve içmiyor :p Sabah erken  saatlerde çıktığımızdan deniz oldukça sakindi ve akıntı azdı. Geziler sırasında  kullanmak üzere kamış oltama kaşık bağlayıp balık tutmaya yeltendim ama mevsimi  olmadığından maalesef hiç birşey yakalayamadım. Bir dahaki sefere çapari  yapacağım. Peşimde olta ile seyahat edince kürek çekmek nispeten güç oluyor. Bu  da iyi bir antrenman şekli oldu aslında. Bunu değerlendirmek gerek.
(09.05.2009) paralandık!
 Saat  sabahın 08’i olmasına rağmen hava oldukça güzel. İlk kez t-shirt giyerek geziye  çıkıyoruz. Deniz de mükemmel. Çalıştığım havuzdan iki eğitmen arkadaşım Erdoğan  ve Tarık ‘da bugün bizlere katıldı. Adet gereği kendilerinin etek giyme  törenini belgeledikten sonra rutin işlerimizi tamamlayıp suya indik. İlhan  Gümüşay, Sinem Yetişmiş, Hanife Kurtalan, Kübra Şık, Erdoğan Gündüz, Tarık  Yurtseven ve Ben toplam 8 kişiden oluşuyor bugünkü takım. İlk olarak her zaman  olduğu gibi Küçüksu Plajında kısa bir kahve molası verildi. Akabinde ver elini  Kanlıca iskelesi. Geçen haftadan tecrübe ile bu kez yanımıza para almayı  unutmadık. Paraladık kendimizi! Kesin yoğurt yiyoruz kaçarı yok. Diğer  günlerden farklı olarak balık yakalamayı da hedefliyoruz. Fatih Köprüsünün altına  geldiğimizde rastgele diyerek saldık oltaları boğazın akıntılı sularına.  Oltalarımız kanomuzun arkasından sürüklene sürüklene kanlıcaya vardık. Nihayet  bol şekerli meşhur kanlıca yoğurtlarımızı büyük bir iştahla sipariş edip, yedik  ayıptır söylemesi. Güzel oldu valla. Dönüş yolunda balık sevdamızı da  bırakmadan başlangıç noktamıza doğru asıldık küreklere. Takımın performansı her  geçen gün artıyor, bu güzel. Yakında 1. boğaz köprüsüne doğru gitmeyi ve  oradaki kıyı güzelliğini de hep beraber izleyebilmeyi umuyorum. Karaya  çıktığımızda maalesef Çengelköy de aracımızı park edecek bir yer bulamadığımız  için orada börek yiyemedik. Ama bu durum hiç börek yiyemediğimiz anlamına  gelmesin, bizim pastanede çok börek yedik. Acıkmışız. Güne dair hatırladığım  şey ise yoğurt yedikten sonra bir ara direksiyon başında İstanbul trafiğinde  beklerken uyumak isteğimin tavan yapması oldu.
Saat  sabahın 08’i olmasına rağmen hava oldukça güzel. İlk kez t-shirt giyerek geziye  çıkıyoruz. Deniz de mükemmel. Çalıştığım havuzdan iki eğitmen arkadaşım Erdoğan  ve Tarık ‘da bugün bizlere katıldı. Adet gereği kendilerinin etek giyme  törenini belgeledikten sonra rutin işlerimizi tamamlayıp suya indik. İlhan  Gümüşay, Sinem Yetişmiş, Hanife Kurtalan, Kübra Şık, Erdoğan Gündüz, Tarık  Yurtseven ve Ben toplam 8 kişiden oluşuyor bugünkü takım. İlk olarak her zaman  olduğu gibi Küçüksu Plajında kısa bir kahve molası verildi. Akabinde ver elini  Kanlıca iskelesi. Geçen haftadan tecrübe ile bu kez yanımıza para almayı  unutmadık. Paraladık kendimizi! Kesin yoğurt yiyoruz kaçarı yok. Diğer  günlerden farklı olarak balık yakalamayı da hedefliyoruz. Fatih Köprüsünün altına  geldiğimizde rastgele diyerek saldık oltaları boğazın akıntılı sularına.  Oltalarımız kanomuzun arkasından sürüklene sürüklene kanlıcaya vardık. Nihayet  bol şekerli meşhur kanlıca yoğurtlarımızı büyük bir iştahla sipariş edip, yedik  ayıptır söylemesi. Güzel oldu valla. Dönüş yolunda balık sevdamızı da  bırakmadan başlangıç noktamıza doğru asıldık küreklere. Takımın performansı her  geçen gün artıyor, bu güzel. Yakında 1. boğaz köprüsüne doğru gitmeyi ve  oradaki kıyı güzelliğini de hep beraber izleyebilmeyi umuyorum. Karaya  çıktığımızda maalesef Çengelköy de aracımızı park edecek bir yer bulamadığımız  için orada börek yiyemedik. Ama bu durum hiç börek yiyemediğimiz anlamına  gelmesin, bizim pastanede çok börek yedik. Acıkmışız. Güne dair hatırladığım  şey ise yoğurt yedikten sonra bir ara direksiyon başında İstanbul trafiğinde  beklerken uyumak isteğimin tavan yapması oldu.
(02.05.2009) uzun bir aradan sonra tekrar caddebostan...
 Sanırım  uzun zaman oldu eniştemle antrenman yapmayalı. Hamladığımı hissediyorum. Hava  kötü de olsa cumartesi sabahı erkenden düştük yollara. Her zamanki gibi  aracımızı Zanzibar’ın yanına çekip açıldık vakit kaybetmeden. Hava kapalı hatta  hafif yağışlı, dün gece sağanak vardı. Isı +10 derece civarı. Ortalama 1  metrelik dalgalar sevdiğimiz türden. Bostancı vapur iskelesine kadar durmadan  kürek çektik, doğrusunu söylemek gerekirse gerçekten hamlamışız. Kahvemizi  keyifle yudumladıktan sonra başladığımız noktaya döndük. Bu ay sonunda  Marmaris’te Türkiye şampiyonası var. Bir de yaz ayında boğaz maratonu. Galiba  Haliç’te dragon tekne yarışları da olacakmış. Hepsine katılmak güzel olur.  Biraz daha sıkı çalışmalı. Acı çekmeden başarı yok!
Sanırım  uzun zaman oldu eniştemle antrenman yapmayalı. Hamladığımı hissediyorum. Hava  kötü de olsa cumartesi sabahı erkenden düştük yollara. Her zamanki gibi  aracımızı Zanzibar’ın yanına çekip açıldık vakit kaybetmeden. Hava kapalı hatta  hafif yağışlı, dün gece sağanak vardı. Isı +10 derece civarı. Ortalama 1  metrelik dalgalar sevdiğimiz türden. Bostancı vapur iskelesine kadar durmadan  kürek çektik, doğrusunu söylemek gerekirse gerçekten hamlamışız. Kahvemizi  keyifle yudumladıktan sonra başladığımız noktaya döndük. Bu ay sonunda  Marmaris’te Türkiye şampiyonası var. Bir de yaz ayında boğaz maratonu. Galiba  Haliç’te dragon tekne yarışları da olacakmış. Hepsine katılmak güzel olur.  Biraz daha sıkı çalışmalı. Acı çekmeden başarı yok!
(25.04.2009) paran yoksa boğazda dolaşmayacaksın!
 Bugün  aramıza Turan Haşhaş hocamızda katıldı. İlk kez 7 kişi ile birlikte gezi yapma  fırsatı yakaladık. Kano sayısı fazla olunca kayıkhaneden alınıp suya  indirilmesi, antrenman sonunda yıkanıp kaldırılması vs. biraz zor oluyor ama  topluca gezmek de keyifli doğrusu. Hava genelde açık ve deniz fena değil,  rüzgar kabul edilebilir seviyedeydi. Aramıza yeni katılan arkadaşlara yapılan  etek giyme töreni olsun, kanoların suya indirilmesi vs. vs. olsun rutin işlerimizden  olduğundan artık burada tekrar tekrar bahsetme gereği duymuyorum! Etekler  giyildi fotoğraf ile belgelendi ve suya inildi desem anlaşılır sanırım!
Bugün  aramıza Turan Haşhaş hocamızda katıldı. İlk kez 7 kişi ile birlikte gezi yapma  fırsatı yakaladık. Kano sayısı fazla olunca kayıkhaneden alınıp suya  indirilmesi, antrenman sonunda yıkanıp kaldırılması vs. biraz zor oluyor ama  topluca gezmek de keyifli doğrusu. Hava genelde açık ve deniz fena değil,  rüzgar kabul edilebilir seviyedeydi. Aramıza yeni katılan arkadaşlara yapılan  etek giyme töreni olsun, kanoların suya indirilmesi vs. vs. olsun rutin işlerimizden  olduğundan artık burada tekrar tekrar bahsetme gereği duymuyorum! Etekler  giyildi fotoğraf ile belgelendi ve suya inildi desem anlaşılır sanırım!
Saat 11:00 ‘ı gösterirken Göksu dere ağzından Kanlıca’ya doğru yönelmeyi tercih ettik. Çünkü akıntı ters yöndedir ve öğleden sonra deniz bozar. Bu sebeple gücümüz yerindeyken ve deniz iyi durumdayken direkt Kanlıca’ya doğru yöneldik. Ben geçen hafta olduğu gibi fotoğraf çekme işi ile ilgilendim. Süper markete alışverişe gittiğimde eğer vaktim varsa ilgilendiğim belli başlı rafları didik didik eder mutlaka kıyıda köşede kalmış bana uygun bir şey bulurum ve define bulmuş gibi sevinirim. Geçenlerde Migros’da oto reyonunun da su geçirmez taşıma çantası buldum bir tane. Fiyatıda 3 TL. civarıydı. İçine cep telefonu, fotoğraf makinesı, araba anahtarı, para vs. koyabilirsiniz ve çok gereklidir bilginiz olsun. Bende büyük bir hevesle yeni çantamı boynuma asarak kanoma bindim, Kanlıca’nın yolunu tuttum ve nihayet oraya vardık. Buraya kadar her şey güzel ama yanıma para almadığım için de deniz kıyısında bulunan kafede yoğurt yiyenlere bakarak geri döndük. Bozuntuya vermeden küçüksu kasrı yanındaki plaja kadar gidip, plajda kahvemizi keyifle yudumladık. Günün sürprizi İlhan hocadan geldi; o da çay getirmiş. Kayıkhaneye vardığımızda bu mutlu haberi aldık ve çaylarımızı da keyifle yudumladık. Kayıpsız geçen bir günün ardından Turan hoca, deniz tanrısı poseidon’a şükranlarını sunmak amacı ile güneş gözlüğünü kurban etmek istemiş olsa bile, bahsi geçen gözlüğü uzun arayışlar sonunda çöp kovasının yanıdan alıp kendisine geri verip, etek giyerken çekilmiş fotoğrafların poseidon’u yeterince tatmin edeceğini hatırlattık. Bu arada günün ana fikri ne diye sorarsanız; Boğazda paranız yoksa küçüksu plajından öteye gitmeyin derim…
(11.04.2009) yaşasın bahar geldi...
 Uzun  bir aradan sonra tekrar Anadolu Hisarı’ndayız nihayet. Hava açık, +9 derece ve  lodos esiyor. Deniz lodos yüzünden çalkantılı ve rüzgarlı. Buna bir de boğazın  akıntısı eklendiğinde parkur zorlaşıyor. İlhan Gümüşay hocamızda ilk kez  aramıza katılıyor bugün. Takımın diğer elemanlarından Sinem, Hanife ve Kübra  ile beraberiz. Bu kez öğle vakti çıkmaya karar verdik. İlhan Hocaya ön bilgi  vermeden direkt suya attık, bravo valla hemen kavradı olayı. Dere içinde  gezinti yapmadan direkt olarak boğaza açıldık. Öncelikle Göksu deresinin  ağzından sola kıvrılıp Göksu plajına kısa bir gezi yapıp, adet gereği plajda  kahvemizi yudumladıktan sonra Fatih Köprüsüne doğru asıldık küreklere. Rüzgar  ve akıntıya karşı kürek çekmek güç oldu hakikatten. Dalgalı deniz başlangıç  seviyesindeki kayakçıları tedirgin etse de biliyorum ki ileriki zamanlarda  durgun sudan keyif almayacaklar. Özellikle fırtınalı havalarda dalgalarla  boğuşmayı tercih edecekler. Ahada buraya yazıyorum! Günün şanssız ismi Sinem  oldu! Dümen arızası yüzünden teknesini kontrol etmekte epey zorlandı. Bu  nedenle istediği hızda seyredemedi. Böyle hendikaplar yüzünden gruptan kopmak  maalesef üzücü olur. Müsabakalarda kullanılan kayaklar dümensiz olur ve  kullanımı zor değildir. Ama denizin bugünkü hali maalesef kontrolü zorlaştırdı.  Deniz durgun olsaydı daha iyi olurdu. Ama olsundu. Uzun zamandır yapmayı  istediğim şeyi bugün yaptım ve bol bol fotoğraf çektim. Bu yaz bir günümü kano  üzerinde profesyonel bir makine ile sadece fotoğraf çekmek için ayırmayı  düşünüyorum. Deniz arzuladığımız hedefe ulaşmamıza izin vermediği için fatih  köprüsüne az mesafe kala maalesef geri dönmek zorunda kaldık. Ama gün güzeldi,  her tarafımız ıslanmış olsada ekibin keyif aldığını düşünüyorum. İlhan hoca ile  kararlaştırdık, sular ısındığında kasıtlı olarak devrileceğiz.
Uzun  bir aradan sonra tekrar Anadolu Hisarı’ndayız nihayet. Hava açık, +9 derece ve  lodos esiyor. Deniz lodos yüzünden çalkantılı ve rüzgarlı. Buna bir de boğazın  akıntısı eklendiğinde parkur zorlaşıyor. İlhan Gümüşay hocamızda ilk kez  aramıza katılıyor bugün. Takımın diğer elemanlarından Sinem, Hanife ve Kübra  ile beraberiz. Bu kez öğle vakti çıkmaya karar verdik. İlhan Hocaya ön bilgi  vermeden direkt suya attık, bravo valla hemen kavradı olayı. Dere içinde  gezinti yapmadan direkt olarak boğaza açıldık. Öncelikle Göksu deresinin  ağzından sola kıvrılıp Göksu plajına kısa bir gezi yapıp, adet gereği plajda  kahvemizi yudumladıktan sonra Fatih Köprüsüne doğru asıldık küreklere. Rüzgar  ve akıntıya karşı kürek çekmek güç oldu hakikatten. Dalgalı deniz başlangıç  seviyesindeki kayakçıları tedirgin etse de biliyorum ki ileriki zamanlarda  durgun sudan keyif almayacaklar. Özellikle fırtınalı havalarda dalgalarla  boğuşmayı tercih edecekler. Ahada buraya yazıyorum! Günün şanssız ismi Sinem  oldu! Dümen arızası yüzünden teknesini kontrol etmekte epey zorlandı. Bu  nedenle istediği hızda seyredemedi. Böyle hendikaplar yüzünden gruptan kopmak  maalesef üzücü olur. Müsabakalarda kullanılan kayaklar dümensiz olur ve  kullanımı zor değildir. Ama denizin bugünkü hali maalesef kontrolü zorlaştırdı.  Deniz durgun olsaydı daha iyi olurdu. Ama olsundu. Uzun zamandır yapmayı  istediğim şeyi bugün yaptım ve bol bol fotoğraf çektim. Bu yaz bir günümü kano  üzerinde profesyonel bir makine ile sadece fotoğraf çekmek için ayırmayı  düşünüyorum. Deniz arzuladığımız hedefe ulaşmamıza izin vermediği için fatih  köprüsüne az mesafe kala maalesef geri dönmek zorunda kaldık. Ama gün güzeldi,  her tarafımız ıslanmış olsada ekibin keyif aldığını düşünüyorum. İlhan hoca ile  kararlaştırdık, sular ısındığında kasıtlı olarak devrileceğiz.
(05.04.2009) ilk gece yolculuğu denememiz...
 Uzun  zamandır heyecanla beklediğimiz yeni kürek setimize nihayet kavuştuk. Denemek  için can attığımız bir gün batımı sonrası suya inmeye karar verdik. Marmara’nın  karanlık sularında antrenman yapmak nasıl olur diye merak edip duruyorduk,  böylece bunu da öğrenmiş olacağız. Her zamanki gibi Caddebostan plajındayız,  saat 20:45 civarı, hava yaklaşık 9 derece ısıda, deniz kuzey esiyor ve çok  hafif çalkantılı, her şey çok güzel. Ben neopren giymedim, eniştem ise giydi, sonuçta  her ikimiz için rahatsız edici bir durum olmadı. Bu aylarda yavaş yavaş  neoprenden vazgeçmeye başlanabilir. Özellikle gündüzleri gerek kalmaz diye  düşünüyorum. Kanomuzun üzerinde kural gereği ufak bir lamba taşıyoruz,  birdahaki sefere kırmızı ve yeşil çakar kullanmayı planlıyoruz. İtiraf etmeliyim  küreklerimiz harika. Çok hafif ve ergonomik. Kano işini ilerletmeyi  düşünüyorsanız kendi kişisel malzemelerinizi edinmenizi öneririm. Öncelikle  kürek sonrasında yelek ve etek sahibi olmalısınız. Başkasına ait kano ile  seyahat edebilirsiniz ama kişisel malzemeler size ait olursa daha güvenli olur.  Kıyı boyunca Caddebostan deniz otobüsü iskelesine kadar durmadan kürek çektik.  Hani çocuklar yeni alınmış ayakkabılarını ayaklarına ilk geçirdiklerinde olanca  hızlarıyla koşup dururlarya biz de öyle durmaksızın kürek çektik. Küreklerin  performansı onca ödenen paraya karşılık bizden tam not aldı. Öyle ki hiç  durmadan dönüp başlangıç noktamıza geldiğimizde dinlenmeden Dalyan’a kadar  gidip döndük. Gecenin sonunda saat 22:45’i gösterirken parkuru hiç mola vermeden  tamamlamış olduk. Bir ara aklıma gelsede kürek çekmek zevkinden olsa gerek  kahve molası vermemiz gerektiğini enişteme kasıtlı olarak hatırlatmadım! Tüm  yaz boyunca gece antrenmanı yapmayı kafamıza koyacak kadar keyif aldık. Tavsiye  ederim. Bu seferki “kano günlüğümüz“ olmaktan çok “kano geceliğimiz” oldu.
Uzun  zamandır heyecanla beklediğimiz yeni kürek setimize nihayet kavuştuk. Denemek  için can attığımız bir gün batımı sonrası suya inmeye karar verdik. Marmara’nın  karanlık sularında antrenman yapmak nasıl olur diye merak edip duruyorduk,  böylece bunu da öğrenmiş olacağız. Her zamanki gibi Caddebostan plajındayız,  saat 20:45 civarı, hava yaklaşık 9 derece ısıda, deniz kuzey esiyor ve çok  hafif çalkantılı, her şey çok güzel. Ben neopren giymedim, eniştem ise giydi, sonuçta  her ikimiz için rahatsız edici bir durum olmadı. Bu aylarda yavaş yavaş  neoprenden vazgeçmeye başlanabilir. Özellikle gündüzleri gerek kalmaz diye  düşünüyorum. Kanomuzun üzerinde kural gereği ufak bir lamba taşıyoruz,  birdahaki sefere kırmızı ve yeşil çakar kullanmayı planlıyoruz. İtiraf etmeliyim  küreklerimiz harika. Çok hafif ve ergonomik. Kano işini ilerletmeyi  düşünüyorsanız kendi kişisel malzemelerinizi edinmenizi öneririm. Öncelikle  kürek sonrasında yelek ve etek sahibi olmalısınız. Başkasına ait kano ile  seyahat edebilirsiniz ama kişisel malzemeler size ait olursa daha güvenli olur.  Kıyı boyunca Caddebostan deniz otobüsü iskelesine kadar durmadan kürek çektik.  Hani çocuklar yeni alınmış ayakkabılarını ayaklarına ilk geçirdiklerinde olanca  hızlarıyla koşup dururlarya biz de öyle durmaksızın kürek çektik. Küreklerin  performansı onca ödenen paraya karşılık bizden tam not aldı. Öyle ki hiç  durmadan dönüp başlangıç noktamıza geldiğimizde dinlenmeden Dalyan’a kadar  gidip döndük. Gecenin sonunda saat 22:45’i gösterirken parkuru hiç mola vermeden  tamamlamış olduk. Bir ara aklıma gelsede kürek çekmek zevkinden olsa gerek  kahve molası vermemiz gerektiğini enişteme kasıtlı olarak hatırlatmadım! Tüm  yaz boyunca gece antrenmanı yapmayı kafamıza koyacak kadar keyif aldık. Tavsiye  ederim. Bu seferki “kano günlüğümüz“ olmaktan çok “kano geceliğimiz” oldu.
(08.03.2009) kadınlarımız için kürek çektik…
 Bugün dünya kadınlar günü. Farklı bişey ne yapsak ne yapsak diye  çok düşündük ve bugün çektiğimiz kürekleri kadınlarımıza adadık :p
Bugün dünya kadınlar günü. Farklı bişey ne yapsak ne yapsak diye  çok düşündük ve bugün çektiğimiz kürekleri kadınlarımıza adadık :pCaddebostan plajındayız, hava 11 derece, bazen yağmur yağıyor. Birinci cemre havaya düştü. 2 haftadır antrenman yapamıyoruz bu nedenle bugün mesafe yapmaya karar verdik. Daha önceden gidip döndüğümüz çakarı geçmeye, maltepeye doğru yaklaşmaya karar verdik. Dikkatimizi çeken şey ise bir saat boyunca hiç mola vermeden kürek çekebilmemiz oldu. Bu iyi bir gelişme. 1 saatin sonunda hedeflediğimiz noktaya vardığımızda sıcak kahvemize kavuştuk. Dönüş yolunda da aynı tempoda 1 saat kadar kürek çektik. Birazdan uydu haritasında katettiğimiz mesafeyi hesaplayacağım. Yanılmıyorsam 12 km. civarı olmalı..
(22.02.2009) cep telefonum boğuldu…
 Hava  3-5 derece arasında değişiyor. Evden çıktığımda kar atıştırıyordu. Bugün de  Caddebostan plajından çıkacağız ve herhangi bir planımız yok. Rüzgar karayel  estiğinden deniz çok durgun, Türk Bayraklarının asılı olduğu yüksek direklerden  bazıları görüş alanımızda olduğundan, dalgalanma durumlarına göre rüzgarı  hesaplamak kolay oluyor. Başlangıçta bayrakların dalgalanma açısı 50 derece  civarıydı ve denizin durgunluğunu da görünce güzergah kafamızda hemen  beliriverdi; Kınalıada’ya gidiyoruz. Aslında sular ısınmadan Kınalıya gitmeye  niyetimiz yoktu ama birden karar verdik ve işte gidiyoruz. Kıyıdan uzaklatıkça  deniz nispeten hareketlenmeye başlasa da devam ettik. Orta mesafeye  geldiğimizde artan rüzgar tam arkamızdan şiddetini artırmaya başlasa da tam yol  ilerledik. Tam olarak 50 dakika sonra Kınalıada Spor Kulübü tesislerine vardık.  Şöyle birkaç fotoğraf çekmek için cep telefonumu yeleğimin cebinden çıkardım ki  maalesef su içerisinde kalmış olduğunu üzülerek fark ettim! Kanoya kurban  verdiğim ilk eşyam telefonum oldu maalesef. Tuzlu su olmasaydı kurtulma şansı  yüksekti ama çıkışta tatlı suyla yıkasak da fayda etmedi. Aklınızda bulunsun  suya düşmüş bir telefonunuz varsa sudan çıkarmadan, bir poşet aracılığı ile  balık gibi taşıyarak servise götürmeniz daha iyidir. Bu şekilde oksitlenme  yapmaz. Ancak pilini çıkarmayı unutmayın. Benim telefon serviste, yaşayacakmı  bilemem, üzgünüm. Bu nedenle günlüğümü okuyupta etkilenen dostlarım benden  habersiz bir araya gelip yeni bir telefon alarak bana bir Samsung SGH D880 ‘i doğum  günümde (ki 14 nisandır) hediye etmeye kalkarlarsa baştan biraz naz yapar  sonunda kabul ederim. Hediye vermek kadar almak da bir erdemdir sonuçta. Adanın  kıyı şeridi çok dalgalı olduğundan yanaşmadık, kahvemizi keyifle yudumlayıp  döndük. Dönüş yolunda dalgalanan bayrak açısının 90 dereceye çıkmış olduğunu  gördük, zaten bu da bizim sevdiğimiz şeydir; “Rüzgara ve dalgaya karşı kürek  çekmek”. Dönüşümüz 65 dakika sürdü, Caddebostan sahili bıraktığımız gibi halen  sükunetini koruyordu. Günün ana fikri: Kıyıdaki havaya aldanıp ön cebinize  koyduğunuz bir telefonunuz varsa, açılmamak gerek!
Hava  3-5 derece arasında değişiyor. Evden çıktığımda kar atıştırıyordu. Bugün de  Caddebostan plajından çıkacağız ve herhangi bir planımız yok. Rüzgar karayel  estiğinden deniz çok durgun, Türk Bayraklarının asılı olduğu yüksek direklerden  bazıları görüş alanımızda olduğundan, dalgalanma durumlarına göre rüzgarı  hesaplamak kolay oluyor. Başlangıçta bayrakların dalgalanma açısı 50 derece  civarıydı ve denizin durgunluğunu da görünce güzergah kafamızda hemen  beliriverdi; Kınalıada’ya gidiyoruz. Aslında sular ısınmadan Kınalıya gitmeye  niyetimiz yoktu ama birden karar verdik ve işte gidiyoruz. Kıyıdan uzaklatıkça  deniz nispeten hareketlenmeye başlasa da devam ettik. Orta mesafeye  geldiğimizde artan rüzgar tam arkamızdan şiddetini artırmaya başlasa da tam yol  ilerledik. Tam olarak 50 dakika sonra Kınalıada Spor Kulübü tesislerine vardık.  Şöyle birkaç fotoğraf çekmek için cep telefonumu yeleğimin cebinden çıkardım ki  maalesef su içerisinde kalmış olduğunu üzülerek fark ettim! Kanoya kurban  verdiğim ilk eşyam telefonum oldu maalesef. Tuzlu su olmasaydı kurtulma şansı  yüksekti ama çıkışta tatlı suyla yıkasak da fayda etmedi. Aklınızda bulunsun  suya düşmüş bir telefonunuz varsa sudan çıkarmadan, bir poşet aracılığı ile  balık gibi taşıyarak servise götürmeniz daha iyidir. Bu şekilde oksitlenme  yapmaz. Ancak pilini çıkarmayı unutmayın. Benim telefon serviste, yaşayacakmı  bilemem, üzgünüm. Bu nedenle günlüğümü okuyupta etkilenen dostlarım benden  habersiz bir araya gelip yeni bir telefon alarak bana bir Samsung SGH D880 ‘i doğum  günümde (ki 14 nisandır) hediye etmeye kalkarlarsa baştan biraz naz yapar  sonunda kabul ederim. Hediye vermek kadar almak da bir erdemdir sonuçta. Adanın  kıyı şeridi çok dalgalı olduğundan yanaşmadık, kahvemizi keyifle yudumlayıp  döndük. Dönüş yolunda dalgalanan bayrak açısının 90 dereceye çıkmış olduğunu  gördük, zaten bu da bizim sevdiğimiz şeydir; “Rüzgara ve dalgaya karşı kürek  çekmek”. Dönüşümüz 65 dakika sürdü, Caddebostan sahili bıraktığımız gibi halen  sükunetini koruyordu. Günün ana fikri: Kıyıdaki havaya aldanıp ön cebinize  koyduğunuz bir telefonunuz varsa, açılmamak gerek!
(29.01.2009) sapanca 3. Gün…
 Saat sabah 07:00. Hafif yağmur var. Kampımızın bu son gününde  planımızda gölün doğu kıyısını keşfetmek var. Bugün itibariyle sapanca gölüne  dair tek bir planımız kalıyor; başka zaman bir kez daha gelip gölün tamamını  dolaşmak. Bunun için 4-5 saat gerekli diye düşünüyoruz. Göründüğü üzere sapanca  gölü yumurta şeklinde elips bir yapıya sahip. Aktif bir fay hattının da tam  üzerinde. Zaten bu gölün oluşma sebebi de bu değimli. Neyse, bu sabah kısa bir  antrenman planladık. Kahvaltıyı kaçırmak istemiyoruz. Kahvaltı demişken kahveyi  arabada unuttuğum için gölde kahve keyfi başka bahara kaldı. Gölün bu kıyısında  da bir buçuk saatlik bir antrenmandan sonra sudan çıkıyoruz. Bu tarafta da  görülebilecek güzel yapılar varmış, güneşli bir gün gelip iyi bir fotoğraf makinesi  ile hoş kareler yakalanabilir.
Saat sabah 07:00. Hafif yağmur var. Kampımızın bu son gününde  planımızda gölün doğu kıyısını keşfetmek var. Bugün itibariyle sapanca gölüne  dair tek bir planımız kalıyor; başka zaman bir kez daha gelip gölün tamamını  dolaşmak. Bunun için 4-5 saat gerekli diye düşünüyoruz. Göründüğü üzere sapanca  gölü yumurta şeklinde elips bir yapıya sahip. Aktif bir fay hattının da tam  üzerinde. Zaten bu gölün oluşma sebebi de bu değimli. Neyse, bu sabah kısa bir  antrenman planladık. Kahvaltıyı kaçırmak istemiyoruz. Kahvaltı demişken kahveyi  arabada unuttuğum için gölde kahve keyfi başka bahara kaldı. Gölün bu kıyısında  da bir buçuk saatlik bir antrenmandan sonra sudan çıkıyoruz. Bu tarafta da  görülebilecek güzel yapılar varmış, güneşli bir gün gelip iyi bir fotoğraf makinesi  ile hoş kareler yakalanabilir.
(28.01.2009) sapanca 2. Gün…
 Sıkı  bir kahvaltıdan sonra 12:45’te aynı noktadan suya indik. Yaklaşık 13 sene önce  bu gölde, adı seka kampı olarak geçen bir yerde üniversite adına su kayağı  eğitim kampı yapmıştık. Kamp liderimiz her Marmara B.E.S.Y.O. öğrencisinin iyi  tanıdığı bölüm başkanımız Prof. Dr. Hasan Kasap’tı. Kulakları çınlasın, o kadar  etkili bir antrenman bilgisi vardır ki; sabaha kadar uyumayıp iki saatlik uyku  ile güne başlayan bizlere öyle bir sabah antrenmanı yaptırırdı ki ayılmamak  mümkün değildi! O günlerin hatırına kamp yerini bulma umuduyla dünkü  güzergahımızın tersine gölün batı ucuna doğru gitmeye karar verdik. Her şey çok  değişmiş gibi geldi bana. Özellikle gölün suyu eskisi gibi temiz değildi. Göl  üzerinde birçok ufak tefek su yılanı başı görünürdü şimdi ise hiç rastlamadım.  Belki mevsimseldir. Hatırlıyorum, su kayağı için kullandığımız sürat teknemiz  gölün suyunu kirletiyor diye tepkiler almıştık. Gölün şimdiki haline bakıyorum  da; geçen zaman içerisinde göl havzasına inşa edilen yapılar yüzünden su berbat  duruma gelmiş. Bize gösterilen tepki çok normaldi tabiiki ama sonraki tutum hiç  de normal değil! Neyse, kampın olduğu bölgeyi güç bela bulduk. Koç Holding’e  satıldıktan sonra o kadar değişmiş ki aradığım yer olduğundan emin olamadım.  Kıyı boyunca tanıdık gelen sazlıkların içinden kanomuz ile geçmek güzeldi.  Dönüş yolunda gölün ortalarına doğru ilerleyip suyun nispeten daha temiz olduğu  alanda kahvemizi yudumladık. Hemen belirteyim; buradan kartepe manzarası  görülmeye değer. Göl üzerinde sürü halinde konaklayan karabatakların yaklaşan  kanomuzdan korkupta topluca havalanmaları sırasında su üzerinde uçarlarken  duyulan kanat sesleri ve sürünün görüntüsü anlatılamayacak kadar güzeldi.  Seyahatimizin bitmesine yakın artan rüzgarın kaynağını bilemediğimiz ıhlamur  kokusunu bize kadar getirmesi tarifsiz bir tat verdi. Günün sonunda;  görünürlerde bizden başka kimselerin olmadığı bir göl, karşımızda kartepe,  damaklarımızda harika bir kahve tadı ve burnumuzda taze ıhlamur kokusu  enflasyonu kaldı. Daha ne olsundu!
Sıkı  bir kahvaltıdan sonra 12:45’te aynı noktadan suya indik. Yaklaşık 13 sene önce  bu gölde, adı seka kampı olarak geçen bir yerde üniversite adına su kayağı  eğitim kampı yapmıştık. Kamp liderimiz her Marmara B.E.S.Y.O. öğrencisinin iyi  tanıdığı bölüm başkanımız Prof. Dr. Hasan Kasap’tı. Kulakları çınlasın, o kadar  etkili bir antrenman bilgisi vardır ki; sabaha kadar uyumayıp iki saatlik uyku  ile güne başlayan bizlere öyle bir sabah antrenmanı yaptırırdı ki ayılmamak  mümkün değildi! O günlerin hatırına kamp yerini bulma umuduyla dünkü  güzergahımızın tersine gölün batı ucuna doğru gitmeye karar verdik. Her şey çok  değişmiş gibi geldi bana. Özellikle gölün suyu eskisi gibi temiz değildi. Göl  üzerinde birçok ufak tefek su yılanı başı görünürdü şimdi ise hiç rastlamadım.  Belki mevsimseldir. Hatırlıyorum, su kayağı için kullandığımız sürat teknemiz  gölün suyunu kirletiyor diye tepkiler almıştık. Gölün şimdiki haline bakıyorum  da; geçen zaman içerisinde göl havzasına inşa edilen yapılar yüzünden su berbat  duruma gelmiş. Bize gösterilen tepki çok normaldi tabiiki ama sonraki tutum hiç  de normal değil! Neyse, kampın olduğu bölgeyi güç bela bulduk. Koç Holding’e  satıldıktan sonra o kadar değişmiş ki aradığım yer olduğundan emin olamadım.  Kıyı boyunca tanıdık gelen sazlıkların içinden kanomuz ile geçmek güzeldi.  Dönüş yolunda gölün ortalarına doğru ilerleyip suyun nispeten daha temiz olduğu  alanda kahvemizi yudumladık. Hemen belirteyim; buradan kartepe manzarası  görülmeye değer. Göl üzerinde sürü halinde konaklayan karabatakların yaklaşan  kanomuzdan korkupta topluca havalanmaları sırasında su üzerinde uçarlarken  duyulan kanat sesleri ve sürünün görüntüsü anlatılamayacak kadar güzeldi.  Seyahatimizin bitmesine yakın artan rüzgarın kaynağını bilemediğimiz ıhlamur  kokusunu bize kadar getirmesi tarifsiz bir tat verdi. Günün sonunda;  görünürlerde bizden başka kimselerin olmadığı bir göl, karşımızda kartepe,  damaklarımızda harika bir kahve tadı ve burnumuzda taze ıhlamur kokusu  enflasyonu kaldı. Daha ne olsundu!
(27.01.2009) sapanca 1. Gün…
 Sakarya’ya  bağlı Sapanca’dayız. İstanbul’un doğusunda, yanılmıyorsam 100 Km. mesafede. Bu gölde  hali hazırda kürek ve durgunsu kano müsabakaları tertiplenmekte. Diğer  zamanlarda ise oldukça sakindir. Otelimize yerleşir yerleşmez soluğu göl  kenarında aldık. Gölün bu kısmı Kırkpınar olarak geçiyor. Kano Şampiyonaları 2  gün sürdüğünden, birinci gün sonunda İstanbul’a dönmek yerine geceyi geçirmek  için Gökmen’le çadır kurduğumuz yer burası. Bugün hava 16 derece ve güneşli bir  gün. Bu havada neopren elbise giymedik. Altımızda goretex bir eşofman ve  üzerimizde t-shirt var. Su oldukça durgun. Göl deyip geçmeyin, genellikle saat  15 ten sonra sapancanın havası fena bozar, tüm aktiviteler tatil edilir. Suya  indiğimiz kıyının tam karşısında küçük bir yerleşim birimi ve onun cami  minaresi gözümüze ilişti. Biz de ilk gün rotamızı tayin etmiş olduk. Karşı  kıyıya vardıktan sonra kumanyalarımızı yiyip, gölün doğu kıyısından ilerleyip  bir süre sonra başladığımız noktaya doğru kürek çektik. İki saatlik antrenman  sonunda gölün en geniş yerinden karşıya gidip dönmüş olduk. İlk gün için bu  kadar yeterli..
Sakarya’ya  bağlı Sapanca’dayız. İstanbul’un doğusunda, yanılmıyorsam 100 Km. mesafede. Bu gölde  hali hazırda kürek ve durgunsu kano müsabakaları tertiplenmekte. Diğer  zamanlarda ise oldukça sakindir. Otelimize yerleşir yerleşmez soluğu göl  kenarında aldık. Gölün bu kısmı Kırkpınar olarak geçiyor. Kano Şampiyonaları 2  gün sürdüğünden, birinci gün sonunda İstanbul’a dönmek yerine geceyi geçirmek  için Gökmen’le çadır kurduğumuz yer burası. Bugün hava 16 derece ve güneşli bir  gün. Bu havada neopren elbise giymedik. Altımızda goretex bir eşofman ve  üzerimizde t-shirt var. Su oldukça durgun. Göl deyip geçmeyin, genellikle saat  15 ten sonra sapancanın havası fena bozar, tüm aktiviteler tatil edilir. Suya  indiğimiz kıyının tam karşısında küçük bir yerleşim birimi ve onun cami  minaresi gözümüze ilişti. Biz de ilk gün rotamızı tayin etmiş olduk. Karşı  kıyıya vardıktan sonra kumanyalarımızı yiyip, gölün doğu kıyısından ilerleyip  bir süre sonra başladığımız noktaya doğru kürek çektik. İki saatlik antrenman  sonunda gölün en geniş yerinden karşıya gidip dönmüş olduk. İlk gün için bu  kadar yeterli..
(24.01.2009) sayımız arttı…
 Bugün  aramıza yeni arkadaşlar katıldı, bu nedenle antrenmandan çok eğitime ağırlık  verdik. Hanife, Kübra, Ruken, Sinem, ve Ben toplam 5 kişiyiz. İlk kez bu sayıda  bir gezi grubumuz oluyor. Yeni arkadaşların şansına hava mükemmel, deniz  oldukça müsaitti. Anadolu Hisarı’ndayız. Öncelikle küçük bir bilgilendirme  toplantısının ardından suya indik. Amacımız sadece Göksu Deresi’nde 1 saatlik  kürek kullanma, dümenli-dümensiz seyahat ve kano park ağırlıklı bir eğitim.  Derenin gidilebilecek son noktasına kadar sorunsuz ilerledik. Aynı şekilde  iskeleye de rahatlıkla döndüğümüzde daha fazla vaktimizin olduğunu görünce,  arkadaşların da bu işe çok çabuk adapte olabilmelerini fırsat bilerek denize  çıkmaya karar verdik. İlk olarak dere ağzından sola kıvrılıp Küçüksu Kasr’ı  yanındaki kumsala yanaştık. Burada kanolarımızdan inerek biraz dinlendikten ve  bazılarımız : ) kahvesini içtikten sonra Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün altına  kadar gidip dönmeye karar verdik. Grubun bu etaptaki performansı da harikaydı.  Suya indikleri ilk dakikaları hatırlıyorum da şimdiden teknikleri epey gelişti.  Umarım sürekli antrenman ile çok iyi bir seviyeye gelirler. Köprünün altında  topluca ve yan yana tutunup, manzarayı seyretmek keyifliydi doğrusu. Dönüş  yolunda hızımızı artırabilmemiz geliştiğimizin göstergesiydi. Buna arkadaşlar  kadar ben de çok sevindim. İtiraf etmeliyim ki; gruptaki iki erkek sporcunun  kalan dört bayan sporcuya ait kanoların da taşınması, yıkanması,  yerleştirilmesi işi başlangıçta gözümü korkutmuştu ama bayanlar sağolsunlar çok  yardımcı oldu. Bir çırpıda tüm işleri bitirdik. Laf aramızda, bu durum bir  grubun devamlılığı için önemlidir! Sonrasında çok istememize rağmen  Çengelköy’de aracımızı park edecek bir yer bulamadığımızdan burada börek  yiyemedik. Ama birdahaki sefere mutlaka…
Bugün  aramıza yeni arkadaşlar katıldı, bu nedenle antrenmandan çok eğitime ağırlık  verdik. Hanife, Kübra, Ruken, Sinem, ve Ben toplam 5 kişiyiz. İlk kez bu sayıda  bir gezi grubumuz oluyor. Yeni arkadaşların şansına hava mükemmel, deniz  oldukça müsaitti. Anadolu Hisarı’ndayız. Öncelikle küçük bir bilgilendirme  toplantısının ardından suya indik. Amacımız sadece Göksu Deresi’nde 1 saatlik  kürek kullanma, dümenli-dümensiz seyahat ve kano park ağırlıklı bir eğitim.  Derenin gidilebilecek son noktasına kadar sorunsuz ilerledik. Aynı şekilde  iskeleye de rahatlıkla döndüğümüzde daha fazla vaktimizin olduğunu görünce,  arkadaşların da bu işe çok çabuk adapte olabilmelerini fırsat bilerek denize  çıkmaya karar verdik. İlk olarak dere ağzından sola kıvrılıp Küçüksu Kasr’ı  yanındaki kumsala yanaştık. Burada kanolarımızdan inerek biraz dinlendikten ve  bazılarımız : ) kahvesini içtikten sonra Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün altına  kadar gidip dönmeye karar verdik. Grubun bu etaptaki performansı da harikaydı.  Suya indikleri ilk dakikaları hatırlıyorum da şimdiden teknikleri epey gelişti.  Umarım sürekli antrenman ile çok iyi bir seviyeye gelirler. Köprünün altında  topluca ve yan yana tutunup, manzarayı seyretmek keyifliydi doğrusu. Dönüş  yolunda hızımızı artırabilmemiz geliştiğimizin göstergesiydi. Buna arkadaşlar  kadar ben de çok sevindim. İtiraf etmeliyim ki; gruptaki iki erkek sporcunun  kalan dört bayan sporcuya ait kanoların da taşınması, yıkanması,  yerleştirilmesi işi başlangıçta gözümü korkutmuştu ama bayanlar sağolsunlar çok  yardımcı oldu. Bir çırpıda tüm işleri bitirdik. Laf aramızda, bu durum bir  grubun devamlılığı için önemlidir! Sonrasında çok istememize rağmen  Çengelköy’de aracımızı park edecek bir yer bulamadığımızdan burada börek  yiyemedik. Ama birdahaki sefere mutlaka…
(18.01.2009) yoğurt bile sipariş ettik…
 Bugün  çok şey oldu, nereden başlasam bilemiyorum. Yazmak zor her şeyi.. Bugün Anadolu  Hisarı’ndan çıkıyoruz. Hava 0 (sıfır) derece ve sabahın 7’sinde her yer donmuş  durumda. Kayıkhanenin önündeki buzlu alanda hazır fırsat bulmuşken arabamızın  ASR yeteneklerini deneyelim dedik. Güvenli ve buzlu alanlarda sizde aracınızın  ABS ve ASR tertibatını denemeyi ihmal etmeyin. Neyse, bugün Özkan’da bizimle  olacak. Epeydir antrenmansız kendisi, K2 ile baş edebilirse bize yetişir diye  düşünüyoruz. Yanlış anlama sonucu Özkan eldivensiz! Böyle durumlarda K2  kullananlardan biri eldivenlerini K1 deki arkadaşına vermeli. Nasıl olsa  partneriyle nöbetleşe kullanabilir. İyiki öyle yapmışız çünkü bir süre sonra  Özkan’dan koptuk. Planımız Beykoz’a gidip, dönüşte tost yemek. Deniz harika ve  güneş ortalığı ısıtmaya başladı bile. Biz de gaza gelerek oranın tam adını  bilmiyorum ama Tarabya otelinin hizasına kadar geldik. Melen çayı aktarım  istasyonunun tam önü. Yaklaşık 1,5 saat kürek çektiğimizi fark ettik. Bu iyi  bir gelişme. Bu alanda kahvemizi keyifle yudumluyoruz. Eniştem; bu kadar  açılmakla iyi ettiğimizi çünkü ters akıntıya karşı kürek çektiğimizden dönüşün  çok kolay olacağını söyledi. Kahvemizin geri kalanını tost ile birlikte içeriz  diye dönüş yoluna koyulduk ki, deniz hafiften rüzgarlı ve hafif dalgalı bir hal  almaya başladı. Çok az gitmiştik ki; durum her geçen dakika kötüleyeme, hava  bozmaya başladı. O an anladım ki, ilk günlerde Üsküdar maceramıza benzer bir  durum ile karşı karşıyayız ve ne mutlu bana ki bunun tek sorumlusu eniştem bu  kez :) Güneş tam karşıdan vurduğundan çubuklu tarafı silüet şeklinde ve puslu  hava yüzünde de zor seçiliyor. Epey zorlu bir mücadele sonunda İ.B.B. tesisleri  iskelesine yanaşıp tostlarımızı sipariş ettik ancak beklemek zor oldu. Kanoyu  kontrol etmek mümkün değil. Buna rağmen tostlarımızı yiyip kahvemizi içebildik.  Hava daha da bozmadan hemen yola koyulalım dedik ama esen sert rüzgar yüzünden  kürek çekmek çok yorucu hale geldi, çünkü karşıdan esen rüzgar palalarımızı  havaya kaldırıp ileri doğru atmamızı yani kürek çekmemizi engeller oldu. İşin  kötü tarafı zaten deniz patlamış ve kıyıda balıkçıların kamışları ile uzaklara  olta attığı o tehlikeli alanın dışında kalabilmek için açıktan gidiyoruz bu kez  de deniz oralarda daha beter. Yüzümüze kamçı gibi vuran soğuk ve tuzlu deniz  suyunun suratlarımızı ne hale getirdiğini varın siz düşünün. Buzlu camın  arkasından bakıyor gibiyim diyen eniştem gözlüklerini çıkarmak zorunda kaldı.  Ben ise tuzlu su yüzünden yanan gözlerimi açamadan acı ile yönümü bulmaya çalışıyorum.  Ben dümendeyim. Bir süre sonra yüzümüzün tuzdan dolayı iyice gerildiğini,  bembeyaz bir hal aldığını gördük. Yuttuğumuz suları saymıyorum bile. Biz zorlu  doğa koşulları ile mücadele ederken, bir yolcu teknesinin üzerine çıkmış,  kamışlarıyla balık tutmaya çalışan kalabalık grubun görüntüsünü fark etmemek  olmazdı, komik ve hoş bir manzara. Biz onlara ilgi ile bakarken onlar da aynını  yapmakta gecikmedi zaten. Boğazın en zor yerlerinden geçerken ve özellikle  kıyıdan güvenli mesafede gittiğimizi düşünürken, kıyıdan kamış ile fırlatılmış  bir kurşunun tam yanıma mermi gibi düşmesi korkutmadı desem yalan olur.  Düşünüyorum da, balıkçılar akıntının ve rüzgarın şiddetli olduğu zamanlarda  oltalarına nispeten daha ağır kurşun takarlar ve bugün onlardan biri başımıza  isabet etseydi vereceği zararı düşünmek bile istemiyorum. Şanslıydık ama  dilerim bir daha olmaz. Güç bela kanlıcaya vardık. Ne demişler; “tecavüz  kaçınılmaz oldumu zevk almayı bileceksin”. Kanlıca iskelesinin dibine sığınma  planları yaparken, hem soluklanır hem de daha önceden yapmadığımız bir şeyi  yapmak geldi aklımıza. Tabii ki yoğurt yemek! Bol şekerli yoğurttan sonra mola  vermeden iyice artan rüzgarla ve dalgalarla boğuşarak 10:30 da bitirmeyi  planladığımız antrenman 11:45 de tamamlandı. Özkan, Göksu dere köprüsü üzerinde  yolumuzu merakla ve endişe ile beklerken birbirimize bakışlarımız ile çok şey  anlattık. Neyseki kazasız ama yorucu, zevkli bir geziyi de tamamlamış olduk.  Planlarımız arasında Anadolu Kavağına kadar gidip balık yemek de var…
Bugün  çok şey oldu, nereden başlasam bilemiyorum. Yazmak zor her şeyi.. Bugün Anadolu  Hisarı’ndan çıkıyoruz. Hava 0 (sıfır) derece ve sabahın 7’sinde her yer donmuş  durumda. Kayıkhanenin önündeki buzlu alanda hazır fırsat bulmuşken arabamızın  ASR yeteneklerini deneyelim dedik. Güvenli ve buzlu alanlarda sizde aracınızın  ABS ve ASR tertibatını denemeyi ihmal etmeyin. Neyse, bugün Özkan’da bizimle  olacak. Epeydir antrenmansız kendisi, K2 ile baş edebilirse bize yetişir diye  düşünüyoruz. Yanlış anlama sonucu Özkan eldivensiz! Böyle durumlarda K2  kullananlardan biri eldivenlerini K1 deki arkadaşına vermeli. Nasıl olsa  partneriyle nöbetleşe kullanabilir. İyiki öyle yapmışız çünkü bir süre sonra  Özkan’dan koptuk. Planımız Beykoz’a gidip, dönüşte tost yemek. Deniz harika ve  güneş ortalığı ısıtmaya başladı bile. Biz de gaza gelerek oranın tam adını  bilmiyorum ama Tarabya otelinin hizasına kadar geldik. Melen çayı aktarım  istasyonunun tam önü. Yaklaşık 1,5 saat kürek çektiğimizi fark ettik. Bu iyi  bir gelişme. Bu alanda kahvemizi keyifle yudumluyoruz. Eniştem; bu kadar  açılmakla iyi ettiğimizi çünkü ters akıntıya karşı kürek çektiğimizden dönüşün  çok kolay olacağını söyledi. Kahvemizin geri kalanını tost ile birlikte içeriz  diye dönüş yoluna koyulduk ki, deniz hafiften rüzgarlı ve hafif dalgalı bir hal  almaya başladı. Çok az gitmiştik ki; durum her geçen dakika kötüleyeme, hava  bozmaya başladı. O an anladım ki, ilk günlerde Üsküdar maceramıza benzer bir  durum ile karşı karşıyayız ve ne mutlu bana ki bunun tek sorumlusu eniştem bu  kez :) Güneş tam karşıdan vurduğundan çubuklu tarafı silüet şeklinde ve puslu  hava yüzünde de zor seçiliyor. Epey zorlu bir mücadele sonunda İ.B.B. tesisleri  iskelesine yanaşıp tostlarımızı sipariş ettik ancak beklemek zor oldu. Kanoyu  kontrol etmek mümkün değil. Buna rağmen tostlarımızı yiyip kahvemizi içebildik.  Hava daha da bozmadan hemen yola koyulalım dedik ama esen sert rüzgar yüzünden  kürek çekmek çok yorucu hale geldi, çünkü karşıdan esen rüzgar palalarımızı  havaya kaldırıp ileri doğru atmamızı yani kürek çekmemizi engeller oldu. İşin  kötü tarafı zaten deniz patlamış ve kıyıda balıkçıların kamışları ile uzaklara  olta attığı o tehlikeli alanın dışında kalabilmek için açıktan gidiyoruz bu kez  de deniz oralarda daha beter. Yüzümüze kamçı gibi vuran soğuk ve tuzlu deniz  suyunun suratlarımızı ne hale getirdiğini varın siz düşünün. Buzlu camın  arkasından bakıyor gibiyim diyen eniştem gözlüklerini çıkarmak zorunda kaldı.  Ben ise tuzlu su yüzünden yanan gözlerimi açamadan acı ile yönümü bulmaya çalışıyorum.  Ben dümendeyim. Bir süre sonra yüzümüzün tuzdan dolayı iyice gerildiğini,  bembeyaz bir hal aldığını gördük. Yuttuğumuz suları saymıyorum bile. Biz zorlu  doğa koşulları ile mücadele ederken, bir yolcu teknesinin üzerine çıkmış,  kamışlarıyla balık tutmaya çalışan kalabalık grubun görüntüsünü fark etmemek  olmazdı, komik ve hoş bir manzara. Biz onlara ilgi ile bakarken onlar da aynını  yapmakta gecikmedi zaten. Boğazın en zor yerlerinden geçerken ve özellikle  kıyıdan güvenli mesafede gittiğimizi düşünürken, kıyıdan kamış ile fırlatılmış  bir kurşunun tam yanıma mermi gibi düşmesi korkutmadı desem yalan olur.  Düşünüyorum da, balıkçılar akıntının ve rüzgarın şiddetli olduğu zamanlarda  oltalarına nispeten daha ağır kurşun takarlar ve bugün onlardan biri başımıza  isabet etseydi vereceği zararı düşünmek bile istemiyorum. Şanslıydık ama  dilerim bir daha olmaz. Güç bela kanlıcaya vardık. Ne demişler; “tecavüz  kaçınılmaz oldumu zevk almayı bileceksin”. Kanlıca iskelesinin dibine sığınma  planları yaparken, hem soluklanır hem de daha önceden yapmadığımız bir şeyi  yapmak geldi aklımıza. Tabii ki yoğurt yemek! Bol şekerli yoğurttan sonra mola  vermeden iyice artan rüzgarla ve dalgalarla boğuşarak 10:30 da bitirmeyi  planladığımız antrenman 11:45 de tamamlandı. Özkan, Göksu dere köprüsü üzerinde  yolumuzu merakla ve endişe ile beklerken birbirimize bakışlarımız ile çok şey  anlattık. Neyseki kazasız ama yorucu, zevkli bir geziyi de tamamlamış olduk.  Planlarımız arasında Anadolu Kavağına kadar gidip balık yemek de var…
(11.01.2009) caddebostan plajındayız…
 Bugün Caddebostan plajının kum zemininden denize inmeye karar  verdik. Hava ısısı 5 C  derece, deniz hiç olmadığı kadar durgun ve mükemmel. İşin ilginç yanı;  alışkanlıktan olsa gerek durgun su pek keyif vermedi sanki. İnsan hırçın  sularda daha keyif alıyormuş. Havanın ve denizin durgun halini fırsat bilerek,  direkt deniz fenerine doğru yol aldık. Amacımız fırtınalı havada yanaşmaya  çekindiğimiz çakarı ve gizli adayı yakından görmek ve tabii ki kahvemizi  keyifle yudumlamak. Genelde 1 saatte aldığımız yolu bugün yaklaşık 35 dakikada  alabildik. Böylece kahveye de fazla zaman kaldı. Rüzgar ve yağış olmadığından  standart kıyafetlerimizin içinde epey terledik. Neyse ki dönüşte hafiften kar  yağdığı için dönüşümüz daha konforlu oldu. Demek ki; havada rüzgar ve yağış ihtimali  yoksa yağmurlukları giymeye gerek yokmuş, sadece neopren yeterli olurmuş. Saat  09:30’da Caddebostan’da olmalıyız çünkü Mehmet Ali çekim yapacak. Mehmet Ali,  eniştemin damadı. İngiltere’de yaşıyor. Sağolsun kanomuzun alınmasında çok  yardımı oldu. Bu kez fırsat bulamadık ama birdahaki sefere O’nu da kandırıp  kanomuza bindirmeyi amaçlıyoruz. Kararlaştırdığımız saatte Mehmet Ali’yi  sahilde kamera sehpasını kurmuş, bizi bekler vaziyette görebildik. Birkaç kısa  çekimin ardından özellikle sudan çıkış ve kanonun araca yüklenmesini videoya  aldık. Birkaç da fotoğraf tabi. Aklımda kalanlar; O kadar hırçın suda  devrilmeden antrenman yaptık da bu gün durgun suda az daha devriliyor olmamız  ve kürek antrenmanı yapan sporcuların denizdeki görüntüleri. Ha bir de eve geldiğimde  yaptığım uzun kahvaltı…
Bugün Caddebostan plajının kum zemininden denize inmeye karar  verdik. Hava ısısı 5 C  derece, deniz hiç olmadığı kadar durgun ve mükemmel. İşin ilginç yanı;  alışkanlıktan olsa gerek durgun su pek keyif vermedi sanki. İnsan hırçın  sularda daha keyif alıyormuş. Havanın ve denizin durgun halini fırsat bilerek,  direkt deniz fenerine doğru yol aldık. Amacımız fırtınalı havada yanaşmaya  çekindiğimiz çakarı ve gizli adayı yakından görmek ve tabii ki kahvemizi  keyifle yudumlamak. Genelde 1 saatte aldığımız yolu bugün yaklaşık 35 dakikada  alabildik. Böylece kahveye de fazla zaman kaldı. Rüzgar ve yağış olmadığından  standart kıyafetlerimizin içinde epey terledik. Neyse ki dönüşte hafiften kar  yağdığı için dönüşümüz daha konforlu oldu. Demek ki; havada rüzgar ve yağış ihtimali  yoksa yağmurlukları giymeye gerek yokmuş, sadece neopren yeterli olurmuş. Saat  09:30’da Caddebostan’da olmalıyız çünkü Mehmet Ali çekim yapacak. Mehmet Ali,  eniştemin damadı. İngiltere’de yaşıyor. Sağolsun kanomuzun alınmasında çok  yardımı oldu. Bu kez fırsat bulamadık ama birdahaki sefere O’nu da kandırıp  kanomuza bindirmeyi amaçlıyoruz. Kararlaştırdığımız saatte Mehmet Ali’yi  sahilde kamera sehpasını kurmuş, bizi bekler vaziyette görebildik. Birkaç kısa  çekimin ardından özellikle sudan çıkış ve kanonun araca yüklenmesini videoya  aldık. Birkaç da fotoğraf tabi. Aklımda kalanlar; O kadar hırçın suda  devrilmeden antrenman yaptık da bu gün durgun suda az daha devriliyor olmamız  ve kürek antrenmanı yapan sporcuların denizdeki görüntüleri. Ha bir de eve geldiğimde  yaptığım uzun kahvaltı…
(04.01.2009) kahve molasını biraz abarttık!
(01.01.2009) hoşgeldin yeni yıl…
 Yılın ilk günü. Isı 6 derece, hava az bulutlu, rüzgar güneyden  lodos şeklinde esiyor. Esen lodos yüzünden ısı biraz artmış ama deniz durgun  değil. Zaten havanın ısısını düşüren poyraz kuzeyden estiği için deniz durgun  olur ki bu parkurda bizim işimize gelir. Tek hendikabı; ısı düşer. Zaten biz de  özellikle soğuk havada nasıl bir performans göstereceğimizi bilmek istiyoruz.  Üzerimde 2,5 mm.  kalınlığında Cressi-Sub Shorty Neopren var. Bugüne kadar tüm antrenmanlarda da  kullandım bu ürünü, eniştem ilk kez deniyor. Neopren üşümenizi ciddi oranda  önler, yarı ıslak bir malzeme olduğundan vücudunuzun hava almasına izin verir.  Ancak ıslandığında az da olsa üşümeniz olası, bu nedenle elbisenizin  ıslanmasını engellerseniz daha konforlu bir gezi yapabilirsiniz. Doğrusunu  söylemek gerekirse neopreni, suya düşersek işe yarasın diye giyiyorum. Kışın  sokakta nasıl giyiniyorsanız o şekilde de kano yapabilirsiniz ama devrilme  durumunda tüm elbiseniz ıslanacağından çok ağırlaşır ve yüzemezsiniz. Daha da  kötüsü vücut ısınız hemen düşeceğinden ölüm tehlikesi ile karşı karşıya  kalırsınız. Ayrıca antrenman sırasında vücudunuzun iyice ısınmış olduğunu da  hesaba katarsanız, şok geçirmeniz olası. Bilmeniz gerekir ki; insan vücudunun  ısısı aniden 2 derece düşerse, kişi maalesef ölür! Sonuç olarak; Suya düşmeniz  durumunda vücut ısınızı koruyacak bir neopren elbiseye, antrenman sırasında  terli vücudunuzu ve sizi yağmurdan-rüzgardan koruyacak su geçirmez bir kıyafete  şiddetle ihtiyacınız var... Doğa sporları malzemeleri satan mağazalardaki  ürünler oldukça pahalıdır, ben alternatif olarak motosiklet ekipmanları satan  dükkanları öneririm. Su geçirmez bir alt-üst yağmurluğu 30 TL. ye ve yine su  geçirmez bir eldiveni 25 TL. ye alabilirsiniz, üstelik pahalı ürünlerden daha  fazla iş görür. Ben öyle yaptım, tavsiye ederim. Özetle üzerimde; En altta bir  neopren elbise ve onun üzerinde yağmurluk var. Eldiven ve spor ayakkabı da.  Neyse gelelim gezimize: Yine dalyandan açıldık. İstikamet bostancı deniz  otobüslerinin yakınından geçtiği deniz feneri diğer adıyla çakar. Amacımız mola  vermeden 1 saatte çakara varıp kahve molası vermek ve dönmek. Vardığımızda  güneş yeni batmış olacak, dönüşte karanlığa kalacağız. Giderken deniz  dalgalıydı ama pek sorun yaşamadık tam bir saatte çakara vardık ama yanaşmak mümkün  olmadı. Dipnot; Çakara böyle havalarda yanaşmak akıllca olmaz heran bir kayaya  bindirebilir ve alabora olabilirsiniz. Biz biraz yanaştık ama orada adeta suya  batmış bir ada ile karşılaştık. İnanılmazdı! Sanki sular 2 metre kadar çekilse  kocaman bir ada daha ortaya çıkacak. Bu nedenle kahve molası veremeden dönüşe  geçtik. Rüzgar ve dalga yandan geldiği için dönüş zor oldu. Benim motosikletçi  eldivenim harika performans gösterse de eniştemin yarım parmak bisikletçi  eldiveni sukoyverdi. Artık kürek çekemez duruma gelen eniştemle eldivenleri  değişirken maalesef onunkilerden biri denize düştü ve karanlık sularda  kayboldu. Akabinde benimkilerden biri de düştü ama neyseki onu alabildik. Sudan  çıktıktan sonra bile eniştem ellerindeki üşümeyi gideremedi. Bense fena durumda  değildim, soğuk havalarda eldivensiz dolaşmaya alışkın olmamdan sanırım.  Sahilin ışıkları sayesinde rahatlıkla önünüzü görebiliyorsunuz, gece bu  güzergahta kano ile gezmekten çekinmeyin, zaten gözünüz de zamanla karanlığa  alışıyor. Bu gibi durumlarda kullanmak üzere küçük bir madenci lambası  bulundurmanızda yarar var. Kıyıya çok yanaşmadık çünkü orada su daha fazla  dalgalı ve düzensiz. Direkt fenerbahçe burnunu hedef almanız ve öyle gitmeniz  daha doğru. Biz bu şekilde tam 1 saatte başladığımız noktaya dönerek 2 saatlik  antrenman programımızı kazasız belasız tamamlayabildik. 2 saat durmaksızın  kürek çekebilecek hale gelmişiz demekki. Kahveyi soracak olursanız tabiiki  içtik. Ama otoparkta :)
Yılın ilk günü. Isı 6 derece, hava az bulutlu, rüzgar güneyden  lodos şeklinde esiyor. Esen lodos yüzünden ısı biraz artmış ama deniz durgun  değil. Zaten havanın ısısını düşüren poyraz kuzeyden estiği için deniz durgun  olur ki bu parkurda bizim işimize gelir. Tek hendikabı; ısı düşer. Zaten biz de  özellikle soğuk havada nasıl bir performans göstereceğimizi bilmek istiyoruz.  Üzerimde 2,5 mm.  kalınlığında Cressi-Sub Shorty Neopren var. Bugüne kadar tüm antrenmanlarda da  kullandım bu ürünü, eniştem ilk kez deniyor. Neopren üşümenizi ciddi oranda  önler, yarı ıslak bir malzeme olduğundan vücudunuzun hava almasına izin verir.  Ancak ıslandığında az da olsa üşümeniz olası, bu nedenle elbisenizin  ıslanmasını engellerseniz daha konforlu bir gezi yapabilirsiniz. Doğrusunu  söylemek gerekirse neopreni, suya düşersek işe yarasın diye giyiyorum. Kışın  sokakta nasıl giyiniyorsanız o şekilde de kano yapabilirsiniz ama devrilme  durumunda tüm elbiseniz ıslanacağından çok ağırlaşır ve yüzemezsiniz. Daha da  kötüsü vücut ısınız hemen düşeceğinden ölüm tehlikesi ile karşı karşıya  kalırsınız. Ayrıca antrenman sırasında vücudunuzun iyice ısınmış olduğunu da  hesaba katarsanız, şok geçirmeniz olası. Bilmeniz gerekir ki; insan vücudunun  ısısı aniden 2 derece düşerse, kişi maalesef ölür! Sonuç olarak; Suya düşmeniz  durumunda vücut ısınızı koruyacak bir neopren elbiseye, antrenman sırasında  terli vücudunuzu ve sizi yağmurdan-rüzgardan koruyacak su geçirmez bir kıyafete  şiddetle ihtiyacınız var... Doğa sporları malzemeleri satan mağazalardaki  ürünler oldukça pahalıdır, ben alternatif olarak motosiklet ekipmanları satan  dükkanları öneririm. Su geçirmez bir alt-üst yağmurluğu 30 TL. ye ve yine su  geçirmez bir eldiveni 25 TL. ye alabilirsiniz, üstelik pahalı ürünlerden daha  fazla iş görür. Ben öyle yaptım, tavsiye ederim. Özetle üzerimde; En altta bir  neopren elbise ve onun üzerinde yağmurluk var. Eldiven ve spor ayakkabı da.  Neyse gelelim gezimize: Yine dalyandan açıldık. İstikamet bostancı deniz  otobüslerinin yakınından geçtiği deniz feneri diğer adıyla çakar. Amacımız mola  vermeden 1 saatte çakara varıp kahve molası vermek ve dönmek. Vardığımızda  güneş yeni batmış olacak, dönüşte karanlığa kalacağız. Giderken deniz  dalgalıydı ama pek sorun yaşamadık tam bir saatte çakara vardık ama yanaşmak mümkün  olmadı. Dipnot; Çakara böyle havalarda yanaşmak akıllca olmaz heran bir kayaya  bindirebilir ve alabora olabilirsiniz. Biz biraz yanaştık ama orada adeta suya  batmış bir ada ile karşılaştık. İnanılmazdı! Sanki sular 2 metre kadar çekilse  kocaman bir ada daha ortaya çıkacak. Bu nedenle kahve molası veremeden dönüşe  geçtik. Rüzgar ve dalga yandan geldiği için dönüş zor oldu. Benim motosikletçi  eldivenim harika performans gösterse de eniştemin yarım parmak bisikletçi  eldiveni sukoyverdi. Artık kürek çekemez duruma gelen eniştemle eldivenleri  değişirken maalesef onunkilerden biri denize düştü ve karanlık sularda  kayboldu. Akabinde benimkilerden biri de düştü ama neyseki onu alabildik. Sudan  çıktıktan sonra bile eniştem ellerindeki üşümeyi gideremedi. Bense fena durumda  değildim, soğuk havalarda eldivensiz dolaşmaya alışkın olmamdan sanırım.  Sahilin ışıkları sayesinde rahatlıkla önünüzü görebiliyorsunuz, gece bu  güzergahta kano ile gezmekten çekinmeyin, zaten gözünüz de zamanla karanlığa  alışıyor. Bu gibi durumlarda kullanmak üzere küçük bir madenci lambası  bulundurmanızda yarar var. Kıyıya çok yanaşmadık çünkü orada su daha fazla  dalgalı ve düzensiz. Direkt fenerbahçe burnunu hedef almanız ve öyle gitmeniz  daha doğru. Biz bu şekilde tam 1 saatte başladığımız noktaya dönerek 2 saatlik  antrenman programımızı kazasız belasız tamamlayabildik. 2 saat durmaksızın  kürek çekebilecek hale gelmişiz demekki. Kahveyi soracak olursanız tabiiki  içtik. Ama otoparkta :)
(20.12.2008) moda'yı takip edemedik!
 Bu  kez Eniştem ve Ben K2 ile tek yönlü bir gezi planladık. Anadolu Hisarından  başlayacak ve Fenerbahçe'de bitecek. Dönüş yok, gidiş ise 2 etaptan oluşuyor;  ilk etap Anadolu Hisarı-Üsküdar Vapur İskelesi arası, ikinci etap ise  Üsküdar-Dalyan arası. İlk etap zaten bildiğimiz parkur, akıntı olursa daha  kolay geçilir olmasa bile rahat bir etap. Ama diğer etap için tecrübemiz yok ve  daha da kötüsü epey deniz araç trafiği var. Çünkü yolumuz üzerinde sırasıyla  üsküdar, harem, haydarpaşa ve kadıköy sehir hatları vapur iskeleleri mevcut!
Bu  kez Eniştem ve Ben K2 ile tek yönlü bir gezi planladık. Anadolu Hisarından  başlayacak ve Fenerbahçe'de bitecek. Dönüş yok, gidiş ise 2 etaptan oluşuyor;  ilk etap Anadolu Hisarı-Üsküdar Vapur İskelesi arası, ikinci etap ise  Üsküdar-Dalyan arası. İlk etap zaten bildiğimiz parkur, akıntı olursa daha  kolay geçilir olmasa bile rahat bir etap. Ama diğer etap için tecrübemiz yok ve  daha da kötüsü epey deniz araç trafiği var. Çünkü yolumuz üzerinde sırasıyla  üsküdar, harem, haydarpaşa ve kadıköy sehir hatları vapur iskeleleri mevcut! Dünden beri çok yağmur yağdı ve saat sabahın 05:45'i yağmur halen devam ediyor. Vazgeçmek yok. Sağolsun ofisten Adem ağabey bizi Hisara bırakıp geri döndü. Biz kendisini parkur bitiminde arayıp bizi almasını isteyeceğiz, plan bu. Akıntı olmamasına ve hatta ters rüzgar esmesine rağmen ilk etap tam 1 saat sonunda kolayca tamamlandı. Takvimlerde yazdığına göre bugün fırtına olması bekleniyormuş, fırtına dönümü gibi de bir adı var. Eskiler bu tip konularda pek yanılmaz. Neyse ilk etap boyunca hiç dinmeyen yağmur yüzünden epey ıslandık. Mola vermeden devam kararı alıp, tüp geçit şantiyesine doğru yola devam ettik. Güvenlik dubalarının dışından mı, yoksa inşaat için denize uzanmış büyük iskelenin altından mı geçelim derken, kendimizi iskelenin altında bulduk, daha da kötüsü kanoyu bizim kullanmadığımızı farketmemizle iskelenin ayağına doğru hızlıca yandan çarpmamız bir oldu. Devrilmediğimiz için çok şanslıydık. İskele ayaklarından kendimizi korumak için kollarımızı kullandığımız sırada küreklerimizi düşürmemiş olmamız şans. İskele ayakları kıyıya çok yakın olduğundan, onlardan kurtulalım derken bu kez de kıyıdaki yüksek duvara doğru sürüklendik ve aynı türden bir badere de orada atlattık. Neyse kazasız belasız, sola dönüşte hareme doğru yönelebildik. Burada biraz soluklandıktan sonra 2 dalgakıranın arasından kadıköy'e doğru yöneldik. Dar boğazda su durgundu ama doğal olarak şehir hatları vapurları çok yakınımızdan geçtiğinden büyük dalgalarla uğraşmak epey yordu bizi. Halen yağmur devam ediyor bu arada. Haydarpaşa vapur iskelesini geçer geçmez galgakıran sonunda deniz kabarmış olarak beklediğinden kahve molamızı burada vermeye karar verdik, verdik ama içmek kısmet olmadı, bu kez açığa sürüklendik istemeden. Apar topar termosu toplayalım derken, kadıköy iskelesini açıktan direkt geçerek moda istikametine doğru yöneldik. Fenerbahçe burnuna kadar olan açık alanda denizin durumu hiç de iç açıcı değildi ve artık dengemizi sağlamaya çalışmaktan kürek dahi çekemez olduk. Buna rağmen devam etme kararı almamız ile bu kararı bozmamız 5 dakikamızı aldı. Yapılacak tek şey Haydarpaşa iskelesine dönüp oradan karaya çıkmak. Kadıköy'de kıyıya çıkacak bir yer yok. Son bir gayret ile vapur ve motorlu yolcu teknelerinin arasından güç bela sıyrılarak iskelenin yanında merdivenli bir alana yanaşıp, kıyıya doğru yöneldik. Burada Adem ağabey'i arayıp; - Abi biz Haydarpaşa Tren istasyonundayız dediğimde şaşkınlığını anlatamam. O bize çok güldü biz onun tepkisine daha çok güldük. Telefonu kapatırken atlayın bi trene gelin dediğini duydum :)
Onu beklerken durgun sularda şu yarım kalan kahve keyfimizi tamamlamayı akıl ettik ama bulunduğumuz yerde su epey pisti. Yine de Haydarpaşa Tren Garının sanat harikası binasına ve bizi izleyen görevlilere doğru kahvelerimizi yudumlayabildik. Kahve bitince çıkalım da adem ağabey gelmeden zaman kazanalım dedik ama çıkmak da o kadar kolay olmadı zira yanı başımızda dakikada bir kalkan veya yanaşak motorların dalgası bizi perişan etti ama olsundu :)
Merak etmeyin devrilmedik ama garın girişindeki otopark kulübesinin yanında bizi alacak aracı beklerken halimizi gözünüzün önüne getirin; Yerde duran tuhaf bi tekne, başında sırıksıklam 2 deli, üzerlerinde etek ve can yeleği sağa sola bakınıyor, birinin ayağında ayakkabı yok, çorapla bekliyor..
Günün ana fikri; Böyle bir gün geçirdiğinizde sizi alması için gelecek olan araca, klimayı sonuna kadar açıp araç içini fırın haline getirmeden gelme! diyin :)
Bir de koltukların ıslanmasını istemiyorsa oturabileceğiniz büyüklükle naylon parça getirsin...
(13.12.2008) işi abarttık, kanoya tost sipariş ettik…
 Anadolu  Hisarı’ndayız. Bugün boğazı tercih ettik, hava kapalı ama deniz harika.  Arkadaşımız Serkan Günel ve onun arkadaşı Erdal’da bugün ilk kez bize  katıldılar. Gökmen onlara yardımcı oldu, Özkan ise uyanamadığı için gelemedi.  Üç kişi K1 ile, ben ve eniştem ise K2 ile çıktık. Biz K2 ile önden gidip  uzaklaştık, diğerleri pek fazla açılmayacaklar bugün. Tam 1 saat sonunda  Paşabahçe’ye vardık. Yanlış hatırlamıyorsam dönüşte Çubuklu Hayal Kahvesi’nin  oralarda bir restoran var, Büyük Şehir Belediyesi’ne ait. İskelesine yanaşıp  kanomuzdan inmeden tost siparişi vererek garsonları şaşırttık. Sağolsunlar çok  yardımcı oldular, o tarafa giderseniz mutlaka uğrayın kaşarlı tostu güzel.  Biraz ötede balıkçı tekneleri ağ atıp balık çekiyorlardı, epey çinekop  çektiler. Tüm bu seramoniyi çok yakınlarından izlerken kahve keyfimizi  unutmadık tabi. Ağlar toplanınca bir kasa balık satmaları yönündeki talebimiz  kibarca balıkçılar tarafından reddedildi. Bugün öğrendim ki; bereketi kaçmasın  diye tekneden balık satmıyor balıkçılar. Ama yemek için ücretsiz vermeyi de  ihmal etmiyorlar sağolsunlar. Bu da denizin yazılı olmayan ama mutlaka riayet  edilen yasalarından biri.
Anadolu  Hisarı’ndayız. Bugün boğazı tercih ettik, hava kapalı ama deniz harika.  Arkadaşımız Serkan Günel ve onun arkadaşı Erdal’da bugün ilk kez bize  katıldılar. Gökmen onlara yardımcı oldu, Özkan ise uyanamadığı için gelemedi.  Üç kişi K1 ile, ben ve eniştem ise K2 ile çıktık. Biz K2 ile önden gidip  uzaklaştık, diğerleri pek fazla açılmayacaklar bugün. Tam 1 saat sonunda  Paşabahçe’ye vardık. Yanlış hatırlamıyorsam dönüşte Çubuklu Hayal Kahvesi’nin  oralarda bir restoran var, Büyük Şehir Belediyesi’ne ait. İskelesine yanaşıp  kanomuzdan inmeden tost siparişi vererek garsonları şaşırttık. Sağolsunlar çok  yardımcı oldular, o tarafa giderseniz mutlaka uğrayın kaşarlı tostu güzel.  Biraz ötede balıkçı tekneleri ağ atıp balık çekiyorlardı, epey çinekop  çektiler. Tüm bu seramoniyi çok yakınlarından izlerken kahve keyfimizi  unutmadık tabi. Ağlar toplanınca bir kasa balık satmaları yönündeki talebimiz  kibarca balıkçılar tarafından reddedildi. Bugün öğrendim ki; bereketi kaçmasın  diye tekneden balık satmıyor balıkçılar. Ama yemek için ücretsiz vermeyi de  ihmal etmiyorlar sağolsunlar. Bu da denizin yazılı olmayan ama mutlaka riayet  edilen yasalarından biri.
(11.12.2008) istikamet kınalıada…
 Bugün K2 ile adaya gitmeye kararlıydık ama fazla lodos vardı  cesaret edemedik. Bostancı tarafına doğru dalgaya karşı kürek çekmek fazlasıyla  keyifli ama dönüş pek tat vermedi. Dalga ve rüzgar arkadan gelince kano sörf  yapıyor. Güzel ama dengede kalmak zordu. Sabahın erken saatlerinde bostancı  sakinleri çaylarını bize doğru içerken biz de onlara doğru kahvemizi  yudumladık. Kınalıya gitme fikri daha sonraya kaldı. Ada’ya giderken deniz  otobüslerinin hattını keserek gideceğiz, biraz riskli olabilir. Aslında deniz  yasalarına göre motorlu taşıtlar motorsuzlara yol vermek zorunda (tabi  görürlerse!)..
Bugün K2 ile adaya gitmeye kararlıydık ama fazla lodos vardı  cesaret edemedik. Bostancı tarafına doğru dalgaya karşı kürek çekmek fazlasıyla  keyifli ama dönüş pek tat vermedi. Dalga ve rüzgar arkadan gelince kano sörf  yapıyor. Güzel ama dengede kalmak zordu. Sabahın erken saatlerinde bostancı  sakinleri çaylarını bize doğru içerken biz de onlara doğru kahvemizi  yudumladık. Kınalıya gitme fikri daha sonraya kaldı. Ada’ya giderken deniz  otobüslerinin hattını keserek gideceğiz, biraz riskli olabilir. Aslında deniz  yasalarına göre motorlu taşıtlar motorsuzlara yol vermek zorunda (tabi  görürlerse!)..
(22.11.2008) kınalı'ya karşı kahve keyfi…
 Eniştemle Dalyan’dan yine Bostancı istikametine gittik. Bu kez  biraz daha ileri tabi. Geçen sefer almayı unuttuğum kahve termosumu bu kez  unutmadım. Molada kahve iyi gidiyor. Bu arada bir şey fark ettik; termosta  beklemiş sade hazır kahve daha lezzetli oluyor. Yeni hazırlanmış kahve ile  arasında dağlar kadar fark var. Karşıda Kınalı Ada görünüyor. Haftaya adaya  gidelim diyoruz, bakıcaz..
Eniştemle Dalyan’dan yine Bostancı istikametine gittik. Bu kez  biraz daha ileri tabi. Geçen sefer almayı unuttuğum kahve termosumu bu kez  unutmadım. Molada kahve iyi gidiyor. Bu arada bir şey fark ettik; termosta  beklemiş sade hazır kahve daha lezzetli oluyor. Yeni hazırlanmış kahve ile  arasında dağlar kadar fark var. Karşıda Kınalı Ada görünüyor. Haftaya adaya  gidelim diyoruz, bakıcaz..
(10.11.2008) k2 'miz geldi…
 Nejat  Özer sınırlarını zorlayan ender insanlardandır. Ben ona enişte derim, çünkü  eniştem. Günlüklerde nasıl hitap etsem bilemiyorum. Zira adı çok geçecek, çünkü  kano zehrini bünyesine saldıklarımın başında gelir. Öyle ki; yurt dışına gidip  kendi kanosunu bizzat aldı geldi. İkili bir tekne, K2 diyoruz. Tekli olanları  da doğal olarak K1. Başlangıçta kararsız kaldık iki tane K1 mi alsak yoksa bir  tane K2 mi alsak daha keyifli olur. İyiki K2 almışız, tavsiye ederim. Neyse  kanomuz geldi. Denize çıkıp denemek için sabırsızlanıyoruz. 15 kasımda suya  indiriyoruz..
Nejat  Özer sınırlarını zorlayan ender insanlardandır. Ben ona enişte derim, çünkü  eniştem. Günlüklerde nasıl hitap etsem bilemiyorum. Zira adı çok geçecek, çünkü  kano zehrini bünyesine saldıklarımın başında gelir. Öyle ki; yurt dışına gidip  kendi kanosunu bizzat aldı geldi. İkili bir tekne, K2 diyoruz. Tekli olanları  da doğal olarak K1. Başlangıçta kararsız kaldık iki tane K1 mi alsak yoksa bir  tane K2 mi alsak daha keyifli olur. İyiki K2 almışız, tavsiye ederim. Neyse  kanomuz geldi. Denize çıkıp denemek için sabırsızlanıyoruz. 15 kasımda suya  indiriyoruz..
(08.11.2008) beş tabak börek yedik…
 Geçen  sefer beykoz tarafına gittiğimizden bu kez bir değişiklik yapıp dere ağzından  sola kıvrıldık, ver elini üsküdar. Nasıl olduğunu anlamadık ama geçen haftaya  kıyasla çok kısa sürede daha uzun mesafe yaptık. Beylerbeyi sarayını geçip  boğaz köprüsüne ulaştığımızda, Gökmen dönmemizi önerse de ben Üsküdar' a kadar  gitmekte ısrarcı oldum sağolsun kırmadı. Günün sonunda kırmadığına da pişman  oldu zaten :)
Geçen  sefer beykoz tarafına gittiğimizden bu kez bir değişiklik yapıp dere ağzından  sola kıvrıldık, ver elini üsküdar. Nasıl olduğunu anlamadık ama geçen haftaya  kıyasla çok kısa sürede daha uzun mesafe yaptık. Beylerbeyi sarayını geçip  boğaz köprüsüne ulaştığımızda, Gökmen dönmemizi önerse de ben Üsküdar' a kadar  gitmekte ısrarcı oldum sağolsun kırmadı. Günün sonunda kırmadığına da pişman  oldu zaten :)Üsküdar iskelesinden döndük ve kürek çekmeye devam ettik, devam ettik, devam ettik...... sonunda halen iskelenin bizimle birlikte geldiğini fark ettiğimizde soğuk terler dökmeye başladık çünkü akıntıyı hesaba katmadığımızı henüz farketmiştik.
Gidişte yalılara ait göremediğimiz detayları dönüş yolunda rahatlıkla gördük çünkü akıntıya karşı her bir yalının yanında en az 10 dakika kürek çekiyorduk :)
Yol boyunca dinlenmek için durmak imkansız aksi halde geri gidiyorsunuz. Hal böyle iken 2 saat planladığımız gezimiz 3,5 saat kadar uzayınca Gökmen'in, içinde oldukça samimi kelimeler bulunan sitemkar cümlelerine maruz kalmamı saymıyorum bile! Hatta kendisi söylemeyi unuttuğu bana karşı duygu ve düşüncelerini içeren yeni cümlelerini eve döndükten sonra da tarafıma telefon aracılığı ile iletmeyi ihmal etmedi sağolsunl. Dönüşte Çengelköy'de beş koca porsiyon börek yememiz, ne kadar yorulduğumuzun bi göstergesi olsa gerek! Güzel geziydi ama..:)
(01.11.2008) ilk günümüz…
 Deniz  kanosu (sea kayak) antrenmanlarımızın (yoksa gezi mi demeliydim) düzenli olarak  gerçekleştiği bu günlerde elimizden geldiğince günlük tutmaya karar verdik.  Geçen ay neler yaptığımızı hatırlıyorum ama tarihlerde hata yapmış olabilirim...
Deniz  kanosu (sea kayak) antrenmanlarımızın (yoksa gezi mi demeliydim) düzenli olarak  gerçekleştiği bu günlerde elimizden geldiğince günlük tutmaya karar verdik.  Geçen ay neler yaptığımızı hatırlıyorum ama tarihlerde hata yapmış olabilirim...Mesela bugün; Gökmen Öztürk ve Serkan Özkeskin (bundan böyle "ben" olarak anılacak) birlikteydik. Federasyonun Anadolu Hisari'ndaki kayıkhanesinden aldığımız kanolarımızla göksu deresindeki, kürekçiler için daha öncede hazırlanmış iskeleden suya indik. Kayıkhane dereye oldukça yakın ama arada geçmeniz gereken bir cadde var o biraz sıkıntılı. Özellikle sabahın erken saatlerinde çıkıyorsanız yoldan geçen soförler; ellerinde kano, bellerinde etek ve üzerlerinde de can yeleği olan birkaç deliyi görünce tuhaf bakıyor. Dere ağzından sağa doğru devam ederseniz beykoz istikametine yönelmiş olursunuz, biz de öyle yaptık. Çubuklu'ya kadar gidip döndük. Her gün üzerinden geçtiğimiz Fatih Sultan Mehmet köprüsünün bu kez altından geçmek keyifliydi. Boğazda kano yapıyorsanız kıyıdan kamış ile balık tutanlara dikkat etmelisiniz. Boğazdaki güzelim yalılara yakın gitmek çok zevkli ama balık tutulan bölgelerde açıktan gitmek akıllıca olur. Parkur bitiminde kanoları tekrar kayıkhaneye götürmek için gereken enerjiyi depoda saklamayı unutmayın, aksi taktirde kanonuzu omuzunuza kaldırdığınız gibi göksu deresini boylamanız olası. Biz ilk günün verdiği yorgunlukla epey zorlandık, ayağa kalkınca insanın başı dönüyor. İleride bu tip sorunlar yaşamayacaksınız merak etmeyin. Her defasında daha da keyif alacağınız bir aktivite haline geldiğini görünce kanoya bağlanacaksınız biliyorum. Kayıkhane girişindeki çeşmede tüm ekipmanı yıkayıp aldığımız gibi raflara dizdik. Bu detayları vermekteki amacım, aynı kanoları ve parkuru kullanmaya niyetli olan arkadaşlarımı bilgilendirmektir..
(Anadolu Hisarı Koordinat: 41 derece Kuzey 04'54.49" ve 29 derece Doğu 04'00.36")
 
  
 
 
 